KİM HIRSIZ DEĞİL?
KİM HIRSIZ DEĞİL?
Yeni doğan çetesi davası, iddialar ve savunmalar eşliğinde devam ediyor. Türkiye bu olayı duyduğunda, kimi insanlığından utandı, kimi hiç şaşırmadı. Sanırım ben o şaşırmayanlar arasındayım.
Türkiye de sadece Yeni doğan çetesi varmış gibi davranılıyor, sanki çok temiz bir sağlık düzenimiz vardı da sadece bu yeni doğan çetesi bizi lekeledi. Bu ülkede hırsız olmayanların sayısı, hırsız olanların sayısına oranla çok düşük kalır. Kimin gücü neye yetiyorsa o kadar çalıyor. ( Kim hırsız değil?) Bu konuda derinlemesine açıklama yapmayacağım. Konumuzun mahyası “hırsızlık” hırsızlığın sağlık kısmı için daha çok çalışılması gerek, Kemoterapi hastaları üzerinden, 112 bağlantılı hastanelere hasta sevk olayları üzerinden, acil kodları üzerinden, yapılmış gibi gösterilen yapılmadan alınan ilaç paraları üzerinden de bir araştırma yapılsın bakalım, kaç tane daha çete ortaya çıkacak merak ettim.
Bir diğer taraftan telefon operatörleri hakkında bir iki modern hırsızlık anlatmak istiyorum, firma ismi vermeyelim, “hayata mı bağlanıyoruz” hayattan mı kopartılıyoruz siz karar verin.
Bu, bizi hayata bağladığını söyleyenlerin yüzsüzlüklerinin hepsini elbette anlatmam mümkün değil. Şikâyet etmek istiyorum diyorsun, “şikâyet etme hakkınız yok” diyorlar. Bunlara nasıl bir fırsat verildiyse, “biz yaptık oldu” diyor ve soymaya devam ediyorlar.
Bu memlekette memura ortalama %25, asgari ücrete, emekliye yine aynı oranda zam yapılırken yıllık telefon faturası tarifelerine %70’i aşan zamların yapılması modern hırsızlık değil mi? Düşünün insanlar sadece %25 zam alacak ama buna karşılık, telefona, diğer faturalara, kira ve giderlerine %/ 75 harcayacak. Bunun mantıkla, matematikle bir açıklaması var mı?
Ülke bir soğanla, bir yumurta ile imtihan ediliyor, ortada yükselmesini gerektiren hiçbir neden olmadığını, Tarım Bakanı ve yetkili ağızlar açıkladığı halde, yumurtanın rekor kırması sanırım hırsızlık ifadesi ile anlatılabilir.
Özel sektörde çalışan insanlara asgari ücrete yapılan zam oranında ya da altında zam yapılıyor, demek oluyor ki tüm bunların belirleyici tarafı hükümet. Cumhuriyet tarihinde sanırım sadece rahmetli Erbakan tarafından görüldü insanların bu zor durumu. Onun dışında ne geçmişte ne de şimdi bunu gören yok!
Gelirinden fazla gideri olan vatandaşa, kurallara riayet etmesi gerektiği telkin ediliyor. Peki, vatandaş bu aradaki açığı nereden kapatacak? Bir evde ki kişi çalıştığı halde geçindirmek imkânsız sınırlarında ise, vatandaş mı kurallara uymak için telkin edilmeli? Yoksa yöneticilerin adil olması mı telkin edilmeli?
Bu konuda, yüzbinlerce yazı yazılmıştır, ama anlayan nerde, o sebeple çok uzatmaya gerek yok. Bakalım sonu ne olur?
MEHMET HACIİSMAİLOĞLU