Gusül nedir, gusül abdesti nasıl alınır?

Dini Haberler 29.12.2024 - 14:21, Güncelleme: 29.12.2024 - 14:28
 

Gusül nedir, gusül abdesti nasıl alınır?

Gusül nasıl yapılır? Önce Besmele okunarak “Niyet ettim cünüplükten temizlenmek için yıkanmaya” diye niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkandıktan sonra bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onlar temizlenir, sonra edep yerleri yıkanır. Bundan sonra yukarıda tarif edildiği üzere namaz abdesti gibi abdest alınır. Abdest bitince evvela başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza, daha sonra da vücudun diğer taraflarına üçer defa su dökülerek vücut yıkanır. Her döküşte su bedenin her tarafına ulaştırılarak ovuşturulur. İğne ucu kadar kuru bir yer kalmamak üzere vücudun her tarafı üç defa iyice yıkanır. Yıkanırken suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına, göbek boşluğuna, kulakların iç kısmına ve küpe deliklerine ulaştırılması sağlanır. Parmaklarda sık olan yüzükler yerinden oynatılarak altları yıkanır. Vücuda yapışmış olan ve suyun bedene ulaşmasına engel olan şeyler giderilir. Dişlerin arasında kalan yemek ve ekmek kırıntıları temizlenir. Gusül yaparken dua okunmaz, edep yerleri örtülü değilse kıbleye dönülmez ve gereksiz yere konuşulmaz. Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun İdamı. (1961) Ömer Muhtar’ın Şehadeti (1858-1931) Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur. (Fâtır, 35/6)
Gusül Nedir? Gusül nedir? Gusül yapmayı gerektiren haller nelerdir? Guslün farzları nelerdir? Gusül nasıl yapılır? Kadınların özel halleri nelerdir? Gusül (Boy abdesti), bedenin her tarafını yıkamak demektir. Buna, “Tahâret-i Kübrâ = Büyük temizlik,” bu temizliğin yapılmasını gerektiren hâllere de “Hades-i Ekber = Büyük kirlilik” denir. B) Gusül Yapmayı Gerektiren Hâller Gusül yapmayı gerektiren hâller şunlardır: 1. Dokunmak, bakmak, düşünmek ve ihtilam olmak (rüyada cinsel ilişkide bulunmak) suretiyle şehvetle (cinsel arzu ile) gelen meninin dışarı çıkması ve ergenlik çağında olan erkek ve kadının cinsel ilişkide bulunması hâllerinde cünüplük meydana gelir ve yıkanmak farz olur. Cinsel ilişkide bulunan erkek ve kadın, (bu ilişki çok az da olsa) meni gelmese bile her ikisi de cünüb olur ve gusül yapmaları gerekir. Meni, şehvetle gelen ve tenasül organı yoluyla dışarı çıkan beyaz ve koyu bir sıvıdır. İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan kimse, idrar yapmadan veya epeyce yürümeden yahut da uyumadan yıkanıp da sonra kendisinden meninin kalanı çıkarsa tekrar gusül yapması gerekir. İdrar yaptıktan veya epeyce yürüdükten yahut da uyuduktan sonra yıkandığı takdirde kalan meninin sonradan şehvetsiz olarak çıkmasından dolayı tekrar yıkanması gerekmez. Bir kimse, uykudan uyanınca ihtilam olduğunu (yani, rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu) hatırlar ve üzerinde de yaşlık görürse kendisine gusül lazım gelir. Uykudan uyanınca ihtilam olduğunu hatırlamayan fakat üzerinde yaşlık gören kimsenin de gusül yapması lazımdır. İhtilam olduğu hâlde bir yaşlık yoksa yani dışarıya meni çıkmamışsa yıkanması gerekmez. Yeni Müslüman olan bir kimsenin (cünüp ise) gusül yapması farzdır. Âdet hâlinde veya lohusa iken Müslüman olan bir kadının da âdet (aybaşı) veya lohusalık hâlleri sona erince gusül yapması gerekir. Mezi: Tenasül organından şehvetsiz olarak çıkan beyaz ve ince bir sıvıdır. Mezinin gelmesi gusül yapmayı gerektirmez, fakat abdesti bozar. Vedi: İdrarın peşinden tenasül organından çıkan koyu ve bulanık bir sıvıdır. Vedinin çıkmasından dolayı da gusül gerekmez. 2. Hayız akıntısı kesilince. Yani kadınların âdet hâli (aybaşı) sona erince, 3. Nifas kanı kesilince. Yani çocuk doğuran kadının lohusalık hâli bitince, gusül yapmaları farz olur. C) Guslün Farzları Guslün farzları üçtür: 1. Ağza su alıp çalkalamak. 2. Buruna su çekip yıkamak. 3. Bütün vücudu yıkamak. Gusülde suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına ulaştırılması, göbek boşluğu ve kulakların iç kısmının da yıkanması gerekir. Küpe deliklerine de suyun ulaşması sağlanmalı, varsa, küpe hareket ettirilir, yoksa üzerinden yıkayarak küpe deliğine suyun ulaşması sağlanır. Küpe deliğine çöp sokulması gerekmez. Parmaklarda sık olan yüzük hareket ettirilerek altı yıkanır. Dişlerin arasında kalan yemek artıkları çıkarılarak dişlerin arası temizlenir. Vücuda yapışmış olan ve suyun vücuda nüfuz etmesine engel olan şeyler giderilir. D) Guslün Sünnetleri 1. Besmele ile başlamak. 2. Niyet etmek. 3. Besmele ile niyeti, guslün evvelinde, elleri yıkarken söylemek. 4. Ellerini yıkamak ve bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa önceden onları gidermek. 5. Edep yerlerini (pislik olmasa bile) yıkamak. 6. Gusülden önce abdest almak. 7. Abdestte (yıkandığı yerde su birikiyorsa) ayakların yıkanmasını sonraya bırakmak, su birikmiyorsa ayakları da yıkamak. 8. Bedene üç defa su dökmek ve her döküşte suyu bedenin her tarafına ulaştırmak. 9. Su dökmeye baştan başlamak, sonra sağ omuza, daha sonra da sol omuza dökmek. 10. Suyu ilk döküşte bedeni ovmak. 11. Gusülde suyu israf etmemek, az da kullanmamak (Akarsuda yıkanırken israf söz konusu değildir.). 12. Yıkandıktan sonra bedeni havlu veya benzeri bir şeyle silmek. 13. Kimsenin görmeyeceği bir yerde yıkanmak. E) Guslün Edepleri Abdestte edep olan şeyler gusülde de edeptir. Ancak gusülde kıbleye dönülmez (Edep yerleri kapalı ise sakıncası yoktur.). F) Guslün Mekruhları Abdestte mekruh olan şeyler gusülde de mekruhtur. Fazla olarak gusülde dua okumak da mekruhtur. G) Gusül Nasıl Yapılır? Önce Besmele okunarak “Niyet ettim cünüplükten temizlenmek için yıkanmaya” diye niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkandıktan sonra bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onlar temizlenir, sonra edep yerleri yıkanır. Bundan sonra yukarıda tarif edildiği üzere namaz abdesti gibi abdest alınır. Abdest bitince evvela başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza, daha sonra da vücudun diğer taraflarına üçer defa su dökülerek vücut yıkanır. Her döküşte su bedenin her tarafına ulaştırılarak ovuşturulur. İğne ucu kadar kuru bir yer kalmamak üzere vücudun her tarafı üç defa iyice yıkanır. Yıkanırken suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına, göbek boşluğuna, kulakların iç kısmına ve küpe deliklerine ulaştırılması sağlanır. Parmaklarda sık olan yüzükler yerinden oynatılarak altları yıkanır. Vücuda yapışmış olan ve suyun bedene ulaşmasına engel olan şeyler giderilir. Dişlerin arasında kalan yemek ve ekmek kırıntıları temizlenir. Gusül yaparken dua okunmaz, edep yerleri örtülü değilse kıbleye dönülmez ve gereksiz yere konuşulmaz. Farzlarına, sünnet ve edeplerine riayet edilerek yapılan gusül budur. Gusül yapması gereken bir kimse, ağzına ve burnuna su alıp iyice yıkadıktan sonra akar bir suya, denize veya büyük bir havuza girerek vücudunun her tarafını ıslatırsa gusül yapmış olur. H) Gusül Çeşitleri Gusül üç çeşittir: 1. Farz olan gusül: Yukarıda anlatıldığı gibi a) Erkek ve kadının cünüp olması; b) Kadınların âdet (aybaşı) hâlinin bitmesi; c) Çocuk doğuran kadınların lohusalıklarının sona ermesi hâllerinde gusül yapmak farzdır. 2. Sünnet olan gusül: Gusül yapmanın farz olduğu hâller olmaksızın şu durumlarda gusül yapmak sünnettir: a) Cuma namazı için; b) Bayram namazları için; c) Hac ve Umre için ihrama girerken; d) Hac vazifesini yapan kimsenin zeval vaktinden sonra Arafat’ta. 3. Mendub olan gusül: Baygınlıktan, çılgınlıktan ve sarhoşluktan ayılan, ölü yıkayan, günahından tevbe eden, temiz iken (önceden gusül yapmış olarak) Müslümanlığı kabul eden, yoldan gelen, bir topluluğa giden, yeni elbise giyen, yağmur duasına çıkan, Berat ve Kadir gecelerine kavuşan kimselerin gusül yapmaları da mendubdur. I) Cünüb Olan Kimsenin Yapması Haram Olan Şeyler 1. Namaz kılmak. 2. Kur’an okumak. Cünüb olan kimse Kur’an okuyamaz. Ancak dua niyetiyle dua ayetlerini okuyabilir. Şükretmek maksadıyla “Elhamdülillah” diyebilir. Yemekte veya başka bir şeye başlarken “Besmele” söyleyebilir. Kelime-i Tevhid’i okuyabilir. Cünüb olan kimse, ellerini ve ağzını yıkadıktan sonra yiyip içebilir. Ellerini ve ağzını yıkamadan yiyip içmesi mekruhtur. 3. Kur’an’a el sürmek. Cünüp olan kimse, Kur’an-ı Kerim’e el süremediği gibi, ayet yazılı bir kâğıdı veya üzerinde Kur’an’dan bir parça yazılı olan parayı da tutamaz. Fakat Kur’an’dan ayrı bir kap veya kılıf ile Kur’an’a dokunabilir, ayet yazılı parayı kese ile tutabilir. Cünüp kişinin, elini sürmeden Kur’an’a bakmasında bir sakınca yoktur. 4. Camiye girmek. Zorunlu bir durum olmadıkça cünüp kimse camiye giremez. Düşman, yırtıcı hayvan ve soğuktan korunmak veya başka yerde bulunmadığı hâlde camide olan sudan almak gibi, zorunlu durumlarda camiye girebilir. Ancak camiye girmek için teyemmüm yapılması uygun olur. 5. Kâbe’yi tavaf etmek. Cünüp olan kimse Kâbe’yi tavaf edemez. Tavaf edebilmek için gusül yapmış olması ve abdestli bulunması gerekir. İ) Kadınların Özel Hâlleri Kadınlara ait özel hâller üç çeşittir: 1. Hayız (Âdet hâli) Kadınlar ergenlik çağına gelince hayız görmeye başlar. “Hayız, bir hastalık veya lohusalık durumu olmaksızın rahimden gelen kandır. Buna, “âdet hâli” denir. Kadınlar en erken dokuz yaşında âdet görmeye başlayabilirler. Dokuz yaşına giren ve âdet görmeye başlayan bir kız ergenlik (buluğ) çağına girmiş olur. Âdet hâli genellikle elli beş yaşında sona erer. Elli beş yaşından sonra gelen kan hayız kanı değildir. Âdet hâlinin en azı geceleri ile beraber üç gün (72 saat), en çoğu geceleri ile beraber on gündür (240 saat). Üç günden az gelen kan ile ayhalinin en çoğu olan on günden fazla devam eden kan, ayhali kanı değil, istihazedir. Yani özürdür. Bununla ilgili bilgi istihaze kısmında verilecektir. Âdet hâli kadından kadına değişir. Her ayın belirli günlerinde gelen âdet kanı, bazen de değişir. Âdet günlerinde gelen kanın devamlı olması şart değildir. Akıntı ara sıra kesilse bile, bu süreler de âdet hâlinden sayılır. Kadından, âdet (aybaşı) günlerinde kırmızı, sarı ve bulanık renklerde gelen yaşlıkların hepsi aybaşı kanıdır. Gelen yaşlığın rengi bembeyaz hâle gelince, aybaşı kanı kesilmiş demektir. Aybaşı bittikten sonra onu takip eden temizliğin (yani iki ayhali arasındaki temizliğin) en kısa süresi on beş gündür. Temizlik süresinin en uzunu hakkında belirli bir sınır yoktur. Bu temizlik bazen yıllarca sürebilir. Ayhali ve lohusalıkla ilgili birçok dinî hüküm bulunduğundan, kadınların ve yeni yetişen kızların bu konuya dikkat etmeleri ve yeterli bilgiye sahip olmaları büyük önem taşımaktadır. Kadın ilk defa ayhali olunca, ergenlik çağına girmiş olur. Üç günden az olmamak ve on günü de geçmemek üzere kendisinden kaç gün kan gelmiş ise bu süre onun “ayhali”dir. Mesela, kendisinden ilk defa kan gelmeye başlayan bir kızın kanı yedi gün devam edip, ondan sonra 23 gün temiz olsa, onun ayhali yedi gün olarak belirlenmiş olur. Bu durumda, kendisinden kan gelmeye başlayınca namazı ve orucu bırakır. Bir kız ilk defa ayhali olsa da kan hiç kesilmeden devam etse, bu kızın her ayın on günü ayhali, yirmi günü de temizlik süresi kabul edilir. Kadın her zaman aynı durumda olmaz. Çeşitli tesirlerle bünyesinde meydana gelen değişiklikler sebebiyle ayhali süresi bazen artıp eksilebilir. Bazen de ay içinde belirli olan yeri değişerek önceki aylara göre daha önce veya daha sonra meydana gelebilir. Önceden ayhali süresi beş gün olan bir kadın, daha sonraki ayda beşinci günün bitiminde temizlenmeyip kendisinden altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu günlerde de kan gelmeye devam etse, bu durum on günü geçmediği takdirde önceki beş günden sonraki akıntılar da ayhalinden sayılır. Yani kaç gün kan gelmişse ayhali süresi o kadardır. Eğer önceki aylarda ayhali süresi beş gün olan kadının kan akıntısı on günü geçerse, mesela, 12 gün olursa onun ayhali yine beş gündür. Beş günden fazla olan yedi günlük süre istihaze, yani özür sayılır. Bu günlerde kılınmayan namazların kaza edilmesi gerekir. Namaz vaktinde (o namazı kılmadan) kadın ayhali olsa o vaktin namazı kendisinden düşmüş olur. Ayhalinden temizlenen bir kadının, gusül yapıp namaz kılacak kadar bir zamanı varsa, o vaktin namazını kaza etmesi lazımdır. Gusül yapıp namaz kılacak kadar zaman yoksa o namazı kaza etmesi gerekmez. Kan üç günden az bir sürede kesilirse, bu, ayhali olmaz. Kendisinden ilk defa kan gelmeye başlayan genç bir kız, namazı ve orucu bırakır. Eğer kan üç günden önce kesilirse ayhali olmadığı anlaşılır ve kılmadığı namazları kaza eder, oruçlarını da tutar. Ayhali on günden önce kesilirse, kadın yıkanmadıkça onunla cinsel ilişkide bulunmak caiz olmaz. Kadın hemen yıkanmayıp, aradan gusül yapıp iftitah tekbiri alacak kadar bir zaman geçerse cinsel ilişkide bulunmak helal olur. Ayhali on gün devam ettikten sonra kesilirse, yıkanmadan onunla cinsel ilişkide bulunmak caizdir. Eğer ayhali, üç günden fazla sürer fakat kadının bilinen ayhali süresini doldurmadan kesilirse, kadın yıkansa bile eski ayhali süresini doldurmadıkça onunla cinsel ilişkide bulunmak helal olmaz. Ayhali ve lohusalık hâllerinde oruç tutamayan bir kadının, yemeyip içmeyip oruçlu gibi durması doğru değildir. Temiz iken niyet edip, oruca başlayan bir kadın, imsakten sonra gündüzün herhangi bir saatinde ayhali veya lohusa olsa orucu bozulur. O günü akşama kadar oruçlu geçirmesi caiz değildir. Oruçlu gibi yemeden ve içmeden durması uygun değildir. Ancak açıktan değil, gizli olarak yemesi lazımdır. Ayhali olan bir kadın gündüz temizlense, yani ayhali sona erse, günün geri kalanını akşama kadar yemeden, içmeden geçirmesi uygun olur. Bir kadın kendisine borç olan iki ay keffaret orucunu tutarken ayhali olsa, o günlerde oruç tutamaz. Fakat ayhali biter bitmez ara vermeden hemen kaldığı yerden keffaret orucuna devam eder ve bu şekilde oruçlarını birbirine ekleyerek hesap edip 60 günü tamamlar. Eğer ayhali günlerinden temizlendikten sonra hemen oruca devam etmeyip bir veya iki gün ara verirse keffaret bozulmuş olur ve keffaret orucuna yeniden başlaması gerekir. Çünkü keffaret orucunu ara vermeden tutmak lazımdır. Ayhali olan kadının edep yerine pamuk veya bir bez koyması ve âdet kanının kötü kokusunu gidermek maksadıyla güzel koku sürünmesi sünnettir. Ayhali ve lohusalık devam ederken geceleyin edep yerine konulan bez üzerinde sabahleyin akıntının tamamen beyaz renkte olduğu görülürse pamuğu koyduğu vakitten itibaren lohusalık veya ayhalininin sona erdiğine hükmedilir ve kılınmayan yatsı namazının kaza edilmesi gerekir. Temiz olan bir kadın geceleyin edep yerine pamuk koyup sabahleyin üzerinde kan görse, kanı gördüğü vakitten itibaren ayhali başlamış olur. Bir kadın, ayhali olacağını hissetse fakat kan görünmese veya kanın gelmesi herhangi bir şeyle önlense, o kadın ayhali olmuş sayılmaz ve böyle bir durumda abdesti de bozulmaz. Ancak kendisinden ayhali kanı geldikten sonra kanın gelmesini herhangi bir şeyle önlerse ayhali hükmü devam eder. 2. Nifas (Lohusalık) Doğum yaptıktan sonra kadının rahminden gelen kandır. Bu durumda olan kadına “lohusa” denir. Kadın gebe kaldıktan sonra ayhali olmaz. Lohusalık hâli, çocuğun doğmasından itibaren en çok kırk gün devam eder. Eğer kırk günden fazla sürerse, fazla olanı istihazedir. Lohusalığın azının sınırı yoktur. Kırk günden önce de sona erebilir. Bu durumda olan kadın, gusül yaparak ibadetleri yerine getirir, kocası ile cinsel ilişkide bulunabilir, kırk günün tamamlanmasını beklemez. Lohusalık günlerinde akıntı bir süre kesilip sonra devam etse, akıntının kesildiği bu günler de lohusalık hâlinden sayılır. Vücudun el, ayak veya parmak gibi bazı yerleri belli olan bir düşük de doğum sayılır ve kadın bununla lohusa olur. Hiçbir organı belirmemiş olan düşükten sonra gelen kan üç gün devam eder ve ondan önce görülen ayhali ile düşükten sonra gelen kan arasında en az on beş gün temizlik süresi bulunursa düşükten sonra gelen kan ayhalidir. Eğer düşükten sonra gelen kan üç gün devam etmez veya bir önceki ayhali ile bunun arasında en az on beş günlük bir temizlik süresi bulunmazsa görülen bu kan istihazedir. Çocuk doğurduktan sonra kendisinden kan gelmeyen bir kadın yıkanır ve ibadetlerine devam eder. Lohusa olan kadından gelen kan kırk günü geçerse, eğer o kadının daha önce yaptığı doğumu takip eden lohusalık süresi, mesela, 30 gün ise son durumdaki lohusalığı da önceki gibi otuz gündür. Otuz günden itibaren devam edip kırk günü geçen kanlar istihaze, yani özür sayılır. Bu sebeple özürlü sayılan bu günlerde kılınmayan namazların kaza edilmesi gerekir. Önceki lohusalık süresi 30 gün olan bir kadından, sonraki doğumda gelen kan 30 günden fazla devam etse, bu süre kırk günü geçmediği takdirde fazla olan günlerin hepsi lohusalıktır. Önceden lohusalık görmemiş bir kadının lohusalık süresi de en çok kırk gün olur. Böyle ilk defa lohusa olan bir kadından gelen kan kırk günden fazla devam ederse bunun kırk günü lohusalık, fazlası ise özür kanı sayılır. Bu durumda olan bir kadın kırk günün bitiminde gusül yaparak özür sahipleri gibi namazını kılar. Kocası ile cinsel ilişkide bulunabilir. Gebe olan bir kadının çocuğu ameliyatla veya başka bir şekilde karnı yarılarak dünyaya gelse, eğer kan tenasül organı yoluyla gelirse lohusalık kanıdır. Başka bir yerden gelirse o kadın lohusa olmaz. 3. İstihaze Bir damardan çıkıp tenasül organı yolu ile gelen kandır. Rahimden değil, bir hastalık sebebiyle damardan gelen bu kanın kokusu yoktur. Bu durum kadınlar için bir hastalık ve özürdür. Kadından gelen kan üç günden eksik olursa bu, ayhali değil kadın için bir özür sayılır. Ayhali on günden fazla devam etmişse bu fazlalık ile lohusalığın kırk günden fazlası da istihazedir. Dokuz yaşından önce ve elli beş yaşından sonra gelen kan da böyledir. Ayhali ve Lohusa Olan Kadınlara Haram Olan Şeyler Ayhali ve lohusa olan kadınlar aşağıdaki şeyleri yapamazlar: 1. Namaz kılmak Kadın bu durumlarda kılamadığı namazları kaza etmez. Namaz her gün tekrarlandığı için dinimiz kadınlara kolaylık göstermiştir. Peygamberimiz (sas.), kendisine ayhali hakkında soru soran bir kadına, “Ayhali olduğun zaman namazı bırak, ayhali sona erince gusül yap ve namazını kıl.”92 buyurmuştur. 2. Oruç tutmak Kadınlar bu hâllerde tutamadıkları oruçları daha sonra kaza ederler. Hz. Âişe (ra.) diyor ki: “Peygamberimiz’in (sas.) zamanında biz ayhalinden temizlenince orucu kaza eder, namazı kaza etmezdik.”93 3. Kur’an okumak Peygamberimiz (sas.) şöyle buyurmuştur: لاَ تَقْرَاِ الْحَائِضُ وَلاَ الْجُنُبُ شَيْئًا مِنَ الْقُرْانِ “Ayhali olan kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.”94 Ancak, ayhali olan bir kadın öğretici, Kur’an okumak niyeti ile değil de öğretmek maksadıyla harf harf, kelime kelime Kur’an öğretebilir. Bu durumda olan kadın dua ayetlerini dua niyetiyle okuyabilir. Şükretmek maksadıyla “elhamdülillah” diyebilir. “Besmele” çekebilir, Allah’ı zikr ve tesbih edebilir. 4. Kur’an’a el sürmek Ayhali ve lohusa olan bir kadın Kur’an’a el süremez. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de, َا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَ “Ona (Kur’an’a) ancak temizlenenler dokunabilir.”95 buyrulmuştur. Peygamberimiz de, “Kur’an’ı ancak temiz olan kimse tutabilir.”96 uyarısında bulunmuştur. Müslüman olmayan bir kimseye isteği hâlinde hidayete ermesi ümidi ile Kur’an-ı Kerim ve dinî bilgiler öğretilebilir. Ancak, gusül yapmadıkça Kur’an’a el sürdürülmez. Ayhali ve lohusa olan kadın, tefsirden başka dinî kitapları tutabilir. Giydiği elbisenin yeni ile Kur’an’ı tutmak mekruhtur. İçinde Kur’an-ı Kerim bulunan bir kutuyu taşımak caizdir. Yüzüğün taşında Kur’an’dan bir parça veya Allah’ın isimlerinden biri yazılı olsa bu yüzük parmakta iken helaya girmek mekruh olur. Üzerinde Kur’an yazılı olan bir şey cebe konur veya bir şeye sarılı olursa mekruh olmaz. Bununla beraber bu gibi davranışlardan sakınmak daha uygundur. Ayhali, lohusa ve cünüp olan kimsenin Kur’an’a bakması caizdir. 5. Camiye Girmek Cami namaz kılınan kutsal bir mekândır. Ayhali veya lohusa olan kadın namaz kılamayacağı için ibadet maksadıyla camiye giremez. Ancak, düşman, yırtıcı hayvan ve soğuktan korunmak veya zorunlu ihtiyaçları için camiye girebilir. 6. Kâbe’yi tavaf etmek Ayhali ve lohusa olan kadın Kâbe’yi tavaf edemez. 7. Cinsel İlişkide Bulunmak Ayhali ve lohusa olan bir kadınla cinsel ilişkide bulunmak erkeğe haram olduğu gibi buna imkân hazırlamak ve rıza göstermek kadına da haramdır. Bu durumda cinsel ilişkide bulunan kimse büyük günah işlemiş olur ve bundan tevbe etmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur: فَاعْتَزِلُوا النِّسَآءَ فِي الْمَحٖيضِ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَ “Ayhalinde olan kadınlardan uzak durun (onlarla cinsel ilişkide bulunmayın). Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”97 Ayhali esnasında cinsel ilişkide bulunmanın birçok kadın hastalıklarına sebep olduğu bugün tıbben de sabit olmuştur. Kadının ayhali hakkında kocasına yanlış bilgi vermesi helal olmaz. Mesela, ayhali olduğu hâlde ilişkide bulunmasını sağlamak için kocasından bunu saklamak veya ayhali olmadığı hâlde kocasının isteğini önlemek için yalandan ayhali olduğunu söylemek helal değildir. Ayhali ve lohusa olan kadınla yatılır. Göbeği ile dizkapağı arasında kalan kısmın dışında kendisine sarılmak ve öpmekte sakınca yoktur. J) Özür Sahibi Olanların Durumu Abdesti bozan şeyin bir namaz vakti kesilmeden devam etmesine “özür” denir. İdrarın devamlı olarak gelmesi, burundan veya bir yaradan sürekli kan akması, bir hastalıktan dolayı göz, kulak ve memelerden gelen akıntı özür olduğu gibi, daha önce anlattığımız istihaze kanı da kadınlar için özürdür. Kendisinde böyle bir özür olan kimseye “özür sahibi” denir. Bu özürlerden biri, abdest alıp namaz kılacak kadar bir süre ara vermeden namaz vaktinin evvelinden sonuna kadar devam eder ve ondan sonraki her namaz vaktinde de bu özür en az bir defa meydana gelirse, o kimse özür sahibi sayılır. Eğer özür, bir namaz vakti içinde hiç meydana gelmezse özür ortadan kalkmış olur ve o kimse de özür sahibi olmaktan çıkar. Özür sahibi özrü devam ettiği sürece her namaz vakti abdest alır ve bu abdestle o namaz vakti içinde —başka bir şeyle abdesti bozulmadıkça— dilediği kadar farz ve nafile namazı kılabildiği gibi, kazaya kalmış namazları, cenaze ve bayram namazlarını da kılabilir ve Kur’an-ı Kerim’i tutabilir. Namaz vakti çıkınca özür sahibinin abdesti bozulur. Mesela, güneş doğunca sabah namazının vakti çıktığından özür sahibinin de abdesti bozulmuş olur. Namaz vaktinin girmesi ile abdest bozulmayacağından güneş doğduktan sonra bayram ve kuşluk namazları için abdest alan kimse bu abdestle öğle namazını kılabilir. Özürlü kimseden akan kan, irin ve sidik çamaşırına dokunsa bunu yıkadığı takdirde, akıntı devamlı olduğundan dolayı yine pislenecekse çamaşırını yıkaması gerekmez. Tekrar dokunmayacaksa yıkaması lazımdır. Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır? Gusül ne demektir? Hangi durumlarda gusül alınır? Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır? Gusül; cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmî kirlilik hâllerinden kurtulmak için yapılması gereken dinî temizlik demektir. Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer cünüp iseniz, iyice temizlenin (yıkanın)” (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6) buyurulmaktadır. Hz. Peygamberin (sas)sünnetinde de, ihtilam olma (rüyalanma) veya cinsel ilişki sonucu cünüplük hâlinde veya hayız ve nifas sonrasında gusletmek emredilmiştir (Buhârî, Gusül, 22, 28; Müslim, Hayız, 87, 88; Ebû Dâvûd, Taharet, 127). Gusül abdesti ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak, burna su çekmek ve bütün vücudu hiç kuru yer bırakmayacak şekilde yıkamak suretiyle yapılır. Burada sayılan işlemler Hanefîlere göre guslün farzlarıdır. Birinin eksik bırakılması hâlinde gusül geçersiz olur. Guslün bu farzlarından başka bir de sünnetleri vardır. Sünnetleri de yerine getirilerek gusül şöyle yapılır: Gusletmek isteyen kimse niyet ederek besmele çeker. Ellerini yıkar, vücudunda bir necaset/maddî kirlilik var ise onu temizler, avret yerlerini yıkar. Sonra sağ eli ile üç defa ağzına su vererek iyice çalkalar, daha sonra üç defa burnuna su çekerek temizler ve namaz abdesti gibi abdestini tamamlar. Sonra da vücudunun her tarafını iyice yıkar. Guslettiği yerde su birikiyorsa, son olarak ayaklarını yıkayıp guslünü tamamlar. Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır? عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: لَقِيَنِى رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فِى طَرِيقٍ مِنْ طُرُقِ الْمَدِينَةِ وَأَنَا جُنُبٌ فَاخْتَنَسْتُ فَذَهَبْتُ فَاغْتَسَلْتُ ثُمَّ جِئْتُ فَقَالَ: “أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ؟.” قَالَ: قُلْتُ: إِنِّى كُنْتُ جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ. َقَالَ: “سُبْحَانَ اللَّهِ إِنَّ الْمُسْلِمَ لاَ يَنْجُسُ.” Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Bir gün cünüp bir hâlde iken Medine sokaklarından birinde Resûlullah (sas) ile karşılaştım. Hemen geri durdum ve gidip yıkanıp geldim. Resûlullah (sas), "Nerede kaldın Ebû Hüreyre?" dedi. Ben, "Cünüp idim, temiz olmayan bir hâlde seninle beraber oturmak istemedim." dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz." buyurdu.” *** حَدَّثَنِى أَبُو أَيُّوبَ الأَنْصَارِيُّ وَجَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَأَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّ هَذِهِ الْآيَةَ نَزَلَتْ: ﴿فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ﴾ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يَا مَعْشَرَ الْأَنْصَارِ إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَثْنَى عَلَيْكُمْ فِى الطُّهُورِ فَمَا طُهُورُكُمْ؟” قَالُوا: نَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ وَنَغْتَسِلُ مِنَ الْجَنَابَةِ وَنَسْتَنْجِيَ بِالْمَاءِ. قَالَ: “فَهُوَ ذَاكَ فَعَلَيْكُمُوهُ.” Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra), Câbir b. Abdullah (ra) ve Enes b. Mâlik (ra) şöyle anlatmaktadır: “Orada (Kubâ Mescidi'nde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” (Tevbe, 9/108) âyeti nâzil olmuştu. Bunun üzerine Resûlullah (sas), “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” buyurdu. Onlar, “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” diye cevap verince Resûlullah (sas), “İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurdu. (İM355 İbn Mâce, Tahâret, 28) *** عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “لِلَّهِ تَعَالَى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ حَقٌّ أَنْ يَغْتَسِلَ فِى كُلِّ سَبْعَةِ أَيَّامٍ يَوْمًا.” Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın (cc) her Müslüman üzerindeki hakkıdır.” (B898 Buhârî, Cum"a, 12) *** عَنْ يَعْلَى: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) رَأَى رَجُلاً يَغْتَسِلُ بِالْبَرَازِ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَقَالَ: “إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسِّتْرَ فَإِذَا اغْتَسَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَسْتَتِرْ.” Ya'lâ anlatıyor: “Resûlullah (sas) açıkta gusleden bir adam gördü, minbere çıktı. Allah'a (cc) hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm"dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde başkalarına görünmeyecek şekilde (kapalı yerde gusletsin)." ” (N406 Nesâî, Gusül, 7) *** عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) كَانَ إِذَا اغْتَسَلَ مِنَ الْجَنَابَةِ بَدَأَ فَغَسَلَ يَدَيْهِ، ثُمَّ تَوَضَّأَ كَمَا يَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ، ثُمَّ يُدْخِلُ أَصَابِعَهُ فِى الْمَاءِ، فَيُخَلِّلُ بِهَا أُصُولَ الشَّعَرِ ثُمَّ يَصُبُّ عَلَى رَأْسِهِ ثَلاَثَ غُرَفٍ بِيَدَيْهِ، ثُمَّ يُفِيضُ الْمَاءَ عَلَى جِلْدِهِ كُلِّهِ. Peygamberimizin (sas) eşi Hz. Âişe'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) cünüplükten dolayı gusledeceğinde önce ellerini yıkayarak başlardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alır, sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini ovalardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. En sonunda da suyu bütün bedeni üzerine dökerdi. (B248 Buhârî, Gusül, 1) *** Hz. Peygamber (sas) hicret esnasında Rabîu'l-evvel ayının bir pazartesi günü Kubâ'ya ulaşmış ve burada yaklaşık on gün kadar kalmıştı. Medine"nin önemli simalarından olan ve hicret esnasında birçok sahâbîyi evinde ağırlayan, Gülsüm b. Hidm'in (ra) evinde misafir olmuştu. Bu müddet içerisinde bizzat kendisi de çalışarak ashâbı ile birlikte bir mescit inşa etti. Bu mescit, Kur'ân-ı Kerîm'de “takva mescidi” olarak anılan Kubâ Mescidi idi. Tevbe sûresinde, “Orada (Kubâ) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” şeklinde zikredilen kişiler de Kubâ'daki Müslümanlardı. Sevgili Peygamberimiz (sas) Kubâ'dan ayrıldıktan sonra da burayı ihmal etmedi. O (sas), kimi zaman yürüyerek, kimi zaman binekle Kubâ'yı ziyaret eder, orada namaz kılmaya giderdi. Yine böyle bir ziyaretinde, Allah'ın övgüsüne mazhar olan Kubâ halkına, “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” diye sordu. Kubâlıların “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” cevabı karşısında Resûl-i Ekrem (sas),“İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurarak hem Kubâ halkını bu davranışlarından ötürü onaylıyor hem de bu sözleri ile onları bütün Müslümanlara örnek gösteriyordu. Cünüplükten temizlenmek üzere gusül abdesti almak, Hz. İbrâhim'den (as) kalan güzel bir haslet olarak câhiliye döneminde de yaygındı. Nitekim Ebû Süfyân'ın, Bedir Savaşı'nda müşriklerden önemli isimlerin öldürülmesinin ve müşrik ordusunun Müslümanlar karşısında yenilgiye uğramasının ardından yaptığı adak, bu uygulamanın câhiliyede de var olduğunu göstermektedir. Rivayete göre Ebû Süfyân, Peygamberimiz (sas) ile tekrar savaşmadıkça cünüplükten dolayı başına su değdirmeyeceğine dair adakta bulunmuştur. Kubâlıların, birlikte yaşadıkları bazı yahudileri örnek alarak su ile temizlendiklerini bildiren rivayetler de vardır. Su, maddî ve mânevî bakımdan bir temizlik aracıdır. Su bulunmadığında teyemmüm ediliyor olması abdestin ve gusül abdestinin mânevî yönünü ortaya koyar. Toprağa mesh etmek suretiyle gerçekleşen teyemmüm, su bulunmadığında ya da kullanılamadığı durumlarda Müslümanlara mânevî bakımdan arınma hissi sağlar. Nitekim Resûlullah (sas) döneminde sahâbîlerin zaman zaman su bulamadıkları olur yahut yaralı durumda olanlar bulunurdu veya hava çok soğuk olurdu ve bu nedenlerle gusledemezlerdi. “Ey iman edenler! Cünüp olduğunuzda, boy abdesti alın.” âyetini bilen sahâbîler zor şartlarda ne yapacaklarını bilemiyordu. Resûlullah (sas), onlardan su bulamayanların ve havanın çok soğuk olması sebebiyle guslettiği takdirde hasta olacağından korkanların teyemmüm ederek, yaralı olanların ise yarasının üzerini mesh ederek arınabileceklerini öğretiyordu. Nitekim o, başından yaralı iken ihtilâm olan ve mutlaka gusletmesi gerektiğini söyleyenlere uyarak yıkanıp hastalanan, sonra da hayatını kaybeden bir kişinin durumuna çok üzülmüş ve o kişiyi göz göre göre ölüme ittiklerini belirtmişti. Kur'ân-ı Kerîm'de cünüplükten temizlenmenin yolunun gusül olduğu belirtilmiş, bu temizlik yapılmadan namaza yaklaşılmaması ifade edilmiştir. Ayrıca Hz. Ali'nin (ra) belirttiğine göre, Allah Resûlü (sas), cünüp iken Kur'ân-ı Kerîm okumamış ve cünüp olanların mescide gelmelerini de doğru bulmamıştır. Aslında insan, sadece belirli ibadetleri yerine getirirken değil, yaşadığı her an yaratıcısının ve O'nun (cc) görevlendirdiği meleklerin gözetiminde olduğu hissini taşımalıdır. İşte gusül abdesti insana, temiz bir ruh ve bedenle her an Rabbinin huzurunda olduğu hissini verir. Resûlullah (sas), gusletme imkânı olduğu hâlde bunun geciktirilmesini hoş karşılamaz. Hatta bu şekilde kalınmasının nahoşluğunu ifade etmek için meleklerin gusletmeden dolaşan kimselerden uzak duracağını söyler. Ebû Hüreyre (ra), ihtilâm olduğu birgün Resûlullah'la (sas) karşılaşınca huzursuz olmuştu. Peygamber'i (sas) görür görmez geri kalmış ve hızla gidip boy abdesti aldıktan sonra onun yanına gelmişti. Onun kaybolmasının farkına varan Peygamber (sas), “Nerede kaldın Ebû Hüreyre?” diye sorunca Ebû Hüreyre (ra), “Cünüp idim, temizlenmeden seninle beraber oturmak istemedim.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Peygamberimiz (sas), “Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz.” buyurmuştur. Bu sözleriyle Hz. Peygamber (sas), ihtilâm olmanın doğal olduğunu ve cünüp olan kişinin necis olarak değerlendirilmesinin de yanlış olacağını vurgulamıştır. Nitekim Resûlullah döneminde insanlar arasında, cünüp olan bir kişinin hem mânevî hem de maddî açıdan necis/pis olduğu, dolayısıyla gusletmediği sürece uyumasının, bir şey yiyip içmesinin, diğer insanlarla görüşüp konuşmasının günah olacağı yönünde inanışlar mevcuttu. Resûlullah (sas), bu inanışların yanlış olduğuna işaretle ashâbını, cünüp iken avret mahallerini yıkayıp abdest alarak uyuyabilecekleri, yine aynı şekilde sadece abdest alarak ya da ellerini yıkayarak bir şey yiyip içebilecekleri yönündeki telkinleriyle rahatlatıyordu. Peygamber Efendimiz (sas) kendisi de bu şekilde hareket ederdi. Ramazan ayında bu gibi durumlarda, sabahleyin guslettiği olurdu. Bir keresinde ashâbı, âdetli kadınla birlikte yemek yemenin hükmünü sormuştu da, Sevgili Peygamberimiz (sas) buna bir engel bulunmadığını beyan etmişti. Hatta kendisi, âdetli ya da cünüp olan bir Müslümanın necis/pis olmayacağını, eşlerine karşı tutumuyla göstermişti. Peygamberimiz (sas) cünüp olan bir Müslümanla tokalaşmanın hiçbir sakıncasının bulunmadığını, kendisiyle musafaha yapmak istemeyen Huzeyfe b. Yemân'a (ra) açıkça söylemişti. Sevgili peygamberimiz (sas) bu kabil uyarılarıyla Medine'de yaşayan değişik inançların insan tabiatına aykırı inanışlarına karşı arkadaşlarını uyarıyor, onlara insan tabiatı ile İslâm hakikatlerinin çatışmadığını gösteriyordu. Mânevî arınma ile maddî arınma arasındaki ilişkiyi hassas bir biçimde ashâbına öğretiyordu. Peygamber Efendimiz (sas), her meselede olduğu gibi, bu meselede de kadın erkek demeden, bütün ashâbını en ince ayrıntılara kadar eğitmekteydi. Onlara, hangi durumlarda gusledip etmemeleri gerektiğini, ne zaman ve nasıl gusletmeleri gerektiğini, cünüp veya âdetli iken neleri yapıp yapamayacaklarını değişik vesilelerle tek tek açıklamaktaydı. Buna göre, boşalma, cinsel ilişki, ihtilâm olma gibi durumlarda mutlaka gusül etmek gerekliydi. Ayrıca kadınların âdet ve nifas/loğusalık hâli bittiğinde gusletmeleri gerektiği de onun bu bağlamda ashâbına öğrettikleri cümlesinden idi. Sevgili Peygamberimiz (sas) insanların özel hâlleri ile ilgili konularda açıklamalarıyla ilk Müslümanları her bakımdan aydınlatıyor, zihinlerinde oluşabilecek en küçük sorulara dahi cevaplar veriyordu. Hz. Âişe'nin (ra) anlattığına göre bir seferinde Allah'ın Resûlü'ne (sas), uyandığında çamaşırında ıslaklık (meni) gören, fakat ihtilâm olduğunu hatırlamayan bir adamın ne yapması gerektiği sorulmuştu. Efendimiz (sas) de o kişinin gusül abdesti alması gerektiğini söyledi. Bu sefer, rüyasında ihtilâm olduğunu gören, fakat çamaşırında bir ıslaklık bulamayan adamın durumunun ne olacağı soruldu. Allah'ın Resûlü (sas), “Onun gusül abdesti almasına gerek yok.” diye cevap verdi. Bu sırada Ümmü Süleym'in (ra), “ (Çamaşırında ıslaklık) gören kadına da gusül gerekir mi?” diye sorunca Allah'ın Resûlü, “Evet, çünkü kadınlar, erkeklerin bir bütünü tamamlayan diğer yarısıdır.” buyurmuştu. Allah Resûlü (sas), İslâm dinini yeni kabul eden kişilerin de gusletmesini istemekteydi. Hicrî dokuzuncu senede Temîmoğulları heyeti ile birlikte gelerek Müslüman olmak isteyen Temîmli Kays b. Âsım (ra) ve Sümâme b. Üsâl el-Hanefî'den (ra) gusletmelerini istemişti. Yüce Peygamber (sas), ashâbına, cünüplük, hayız ve nifas gibi sadece mânevî kirliliklerden dolayı değil, maddî kirlilikten dolayı da yıkanmaları gerektiğini öğütlemekteydi. Meselâ, bir cuma günü bazı sahâbîler hurmalıklarında çalıştıktan sonra toz toprak içinde ve terlemiş bir şekilde mescide geldiklerinde Resûlullah (sas) onlara, “Keşke yıkansaydınız!” buyurmuştu. Ayrıca o, “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın her Müslüman üzerindeki hakkıdır.” buyurarak, belli zaman aralıklarında mutlaka banyo yapılması gerektiğini vurgulamaktaydı. Resûlullah (sas), herhangi bir gereklilik olmasa da, bu normal banyonun cuma gününe denk getirilmesinin daha iyi olacağı yönünde ashâbına tavsiyede bulunarak, “Biriniz cuma namazına geleceği zaman yıkansın!” diyordu. Hatta bazı sahâbîler O'nun (sas) bu emrini, “Bulûğa ermiş olan herkese, cuma günü gusletmek vaciptir.” şeklinde rivayet etmişlerdir. Zira cuma günü haftalık bayram olarak kabul edilmekte ve ashâb âdeta bir bayram havasında mescide gelmekteydi. Resûlullah (sas) arefe günü ve bayramlarda namaza gitmeden önce gusül abdesti alır ve bu günlerde ev halkına da boy abdesti almalarını tembihlerdi. Yine hac yapmak üzere ihrama girmeden önce gusletmek, Resûlullah'ın (sas) sünneti olarak değerlendiriliyordu. Gerek maddî gerek mânevî arınmayı gerçekleştirmek için alınan gusül abdestinin belirli âdâbı vardır. Sevgili Peygamberimiz (sas) her şeyden önce, “Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde örtünsün/kapalı yerde gusletsin. ” ve “Sakın herhangi biriniz açık alanda ya da kendisini gizlemeyen (veya etrafı açık) bir çatı üstünde gusletmesin. O, başkalarını görmese bile kendisi görülebilir.” şeklindeki sözleriyle insanların kapalı yerlerde gusletmelerini emretmişti. Hamamlarda gusledenlere ise örtülmesi gereken avret yerlerini mutlaka örtmelerini söylemekteydi. Resûlullah'ın (sas) uyulmasını istediği diğer bir gusül âdâbı da gusledilebilecek suların idrarla kirletilmemesidir. “Sizden biriniz sakın durgun suya abdest bozmasın, (ola ki) biraz sonra ondan gusleder.” sözüyle bu konuya dikkat çekmiştir. Peygamberimiz (sas) gusülde kullanılmış atık suyun bir başka işte kullanılmaması gerektiğini söylemiştir. Buna göre eşler birlikte guslederken birbirlerinin atık sularını kullanmamalıdırlar; ancak temiz bir kaptan beraber aldıkları temiz su ile yıkanmalarında bir sakınca yoktur. Peygamber (ssv), eşlerin aynı banyoda, aynı anda ve aynı kapları kullanarak gusledebileceklerini de belirtmiştir. Nitekim Âişe (ra) validemiz Resûlullah (sas) ile, “Su kabından suyu önce sen alacaksın, önce ben alacağım.” diye şakalaştıklarını bile anlatmıştır. Resûlullah'ın (sas) da içinde yaşadığı bölgede su çok az bulunuyordu, dolayısıyla da çok kıymetli idi. Bu yüzden her şeyde olduğu gibi, gusülde de suyu iktisatlı kullanmak gerekiyordu. Allah Resûlü (sas), saçları gür ve çok olmasına karşın, üç avuç su alır ve başının üzerinden akıtır, sonra da bedeninin kalan kısmı üzerinden suyu akıtarak guslederdi. Gusülde kullandığı su miktarı ancak abdestte kullandığı su miktarının 3-5 katı kadardı. Sevgili Peygamberimiz (sas), gusledeceği zaman önce kapalı veya perdelenmiş bir yere gider, besmele çeker ve gusletmeye niyet ederdi. Ardından ilk önce sağ elini sonra da sol elini bileklerine kadar iki üç kere yıkayıp sol eliyle de avret mahallini iyice temizlerdi. Sonra (elini yıkar) ağzına ve burnuna üçer kere su verip temizler, yüzünü ve kollarını da aynı şekilde yıkayarak namaz için aldığı abdest gibi abdest alır ve nihayet başını mesh etmeden su dökerdi. Ancak başına sadece su dökmekle yetinmez, suyun saç diplerine ulaşması için, önce başının sağ tarafı sonra da sol tarafı olmak üzere, saçlarını iyice ovalardı. Ve nihayet suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. Öyle ki bedeninde hiçbir kuru yer kalmazdı. Bir keresinde sol omuzunda suyun ulaşmadığı kuru bir yer görmüştü de saçından damlayan sudan alıp orayı ıslatmıştı. Onun gusülde en son yaptığı şey ise, guslettiği yerden kenara çekilerek ayaklarını yıkamaktı. Sevgili peygamberimiz, guslünü tamamladıktan sonra da şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlardan arındır.” Resûlullah (sas), guslettikten sonra bazen renkli bir örtüye (havluya) bürünerek kurulanır ve elbisesini giyerdi. O (sas), guslettikten sonra namaz kılacağı zaman abdesti bozulmadıkça yeniden abdest almaz, namazını gusül abdesti ile kılardı. Cuma günleri gusül abdesti alıp güzel koku sürünmeyi tavsiye ederdi. Hz. Peygamber (sav), kadınların da aynı şekilde gusül yapmalarını söylemişti. Şu farkla ki, saçı örgülü ve sık olanların özellikle suyun az bulunduğu zamanlarda, örgülerini çözmeyip sadece üzerlerine su dökmeleri ve sonra da sıkmaları yeterliydi. Ancak Hz. Âişe (ra), “Resûlullah (sas) başına üç defa su dökerdi. Biz ise, saçımızdaki örgülerden dolayı beş defa dökeriz.” diyerek suyun saç örgülerinin altına iyice nüfuz etmesi gerektiğine vurgu yapmaktaydı. Suya ulaşmanın gayet zor olduğu o dönemin şartlarında dahi Allah Resûlü (sas), ashâbını ısrarla temizliğe ve arınmaya çağırmıştır. Günümüzde suyun çok daha kolay bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda, temizliğe verilen önemin daha fazla olması gerektiği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Gusül, insanın bedenen ve ruhen zinde kalmasını sağlayan bir etkiye de sahiptir. Hayız, nifas ve cünüplük hâlinin vücuda verdiği yorgunluk ve gerilim, gusül abdesti ile giderilir. Guslederek arınma, insanı kirli olma hissinden kurtardığı gibi arınmış olma duygusu verir ve onu ibadete hazır hâle de getirir. Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekir mi? Bir Ayet: "Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın)." (Mâide, 5/6) Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekir mi? Gusül abdesti, aynı zamanda namaz abdestini de içermektedir. Bu sebeple, gusül esnasında namaz abdestini bozan bir durum meydana gelmedikçe, namaz kılmak için ayrıca abdest almaya gerek yoktur. Zira Hz. Âişe (ra), Resûl-i Ekrem’in (sas) guslettikten sonra ayrıca namaz abdesti almadığını rivayet etmiştir (Tirmizî, Tahâret, 79). Abdullah b. Ömer (ra) de; “Hangi abdest gusülden daha umumidir ki!” diyerek gusülden sonra abdeste ihtiyaç olmadığını belirtmiştir. Eğer gusül esnasında, idrar kaçırmak, küçük veya büyük abdest bozmak, yellenmek, vücudun bir yerinden kan çıkması, kadından kocasının menisinin gelmesi gibi bir durum meydana gelirse, gusül abdesti bozulmuş olmayıp yalnızca alınan namaz abdesti bozulmuş olur. Aynı şekilde, idrarını yaptıktan veya çokça yürüdükten ya da uyuduktan sonra gusül esnasında veya sonrasında şehvetsiz olarak gelecek meni, guslü gerektirmese de namaz abdestini bozar.
Gusül nasıl yapılır? Önce Besmele okunarak “Niyet ettim cünüplükten temizlenmek için yıkanmaya” diye niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkandıktan sonra bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onlar temizlenir, sonra edep yerleri yıkanır. Bundan sonra yukarıda tarif edildiği üzere namaz abdesti gibi abdest alınır. Abdest bitince evvela başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza, daha sonra da vücudun diğer taraflarına üçer defa su dökülerek vücut yıkanır. Her döküşte su bedenin her tarafına ulaştırılarak ovuşturulur. İğne ucu kadar kuru bir yer kalmamak üzere vücudun her tarafı üç defa iyice yıkanır. Yıkanırken suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına, göbek boşluğuna, kulakların iç kısmına ve küpe deliklerine ulaştırılması sağlanır. Parmaklarda sık olan yüzükler yerinden oynatılarak altları yıkanır. Vücuda yapışmış olan ve suyun bedene ulaşmasına engel olan şeyler giderilir. Dişlerin arasında kalan yemek ve ekmek kırıntıları temizlenir. Gusül yaparken dua okunmaz, edep yerleri örtülü değilse kıbleye dönülmez ve gereksiz yere konuşulmaz. Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun İdamı. (1961) Ömer Muhtar’ın Şehadeti (1858-1931) Şüphe yok ki şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. Çünkü o kendisine uyacaklara yakıcı ateşin mahkûmlarından olsunlar diye çağrıda bulunur. (Fâtır, 35/6)

Gusül Nedir?

Gusül nedir? Gusül yapmayı gerektiren haller nelerdir? Guslün farzları nelerdir? Gusül nasıl yapılır? Kadınların özel halleri nelerdir?

Gusül (Boy abdesti), bedenin her tarafını yıkamak demektir. Buna, “Tahâret-i Kübrâ = Büyük temizlik,” bu temizliğin yapılmasını gerektiren hâllere de “Hades-i Ekber = Büyük kirlilik” denir.

B) Gusül Yapmayı Gerektiren Hâller

Gusül yapmayı gerektiren hâller şunlardır:

1. Dokunmak, bakmak, düşünmek ve ihtilam olmak (rüyada cinsel ilişkide bulunmak) suretiyle şehvetle (cinsel arzu ile) gelen meninin dışarı çıkması ve ergenlik çağında olan erkek ve kadının cinsel ilişkide bulunması hâllerinde cünüplük meydana gelir ve yıkanmak farz olur.

Cinsel ilişkide bulunan erkek ve kadın, (bu ilişki çok az da olsa) meni gelmese bile her ikisi de cünüb olur ve gusül yapmaları gerekir. Meni, şehvetle gelen ve tenasül organı yoluyla dışarı çıkan beyaz ve koyu bir sıvıdır.

İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan kimse, idrar yapmadan veya epeyce yürümeden yahut da uyumadan yıkanıp da sonra kendisinden meninin kalanı çıkarsa tekrar gusül yapması gerekir.

İdrar yaptıktan veya epeyce yürüdükten yahut da uyuduktan sonra yıkandığı takdirde kalan meninin sonradan şehvetsiz olarak çıkmasından dolayı tekrar yıkanması gerekmez.

Bir kimse, uykudan uyanınca ihtilam olduğunu (yani, rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu) hatırlar ve üzerinde de yaşlık görürse kendisine gusül lazım gelir. Uykudan uyanınca ihtilam olduğunu hatırlamayan fakat üzerinde yaşlık gören kimsenin de gusül yapması lazımdır. İhtilam olduğu hâlde bir yaşlık yoksa yani dışarıya meni çıkmamışsa yıkanması gerekmez.

Yeni Müslüman olan bir kimsenin (cünüp ise) gusül yapması farzdır. Âdet hâlinde veya lohusa iken Müslüman olan bir kadının da âdet (aybaşı) veya lohusalık hâlleri sona erince gusül yapması gerekir.

Mezi: Tenasül organından şehvetsiz olarak çıkan beyaz ve ince bir sıvıdır. Mezinin gelmesi gusül yapmayı gerektirmez, fakat abdesti bozar.

Vedi: İdrarın peşinden tenasül organından çıkan koyu ve bulanık bir sıvıdır. Vedinin çıkmasından dolayı da gusül gerekmez.

2. Hayız akıntısı kesilince.

Yani kadınların âdet hâli (aybaşı) sona erince,

3. Nifas kanı kesilince. Yani çocuk doğuran kadının lohusalık hâli bitince, gusül yapmaları farz olur.

C) Guslün Farzları

Guslün farzları üçtür:

1. Ağza su alıp çalkalamak.

2. Buruna su çekip yıkamak.

3. Bütün vücudu yıkamak.

Gusülde suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına ulaştırılması, göbek boşluğu ve kulakların iç kısmının da yıkanması gerekir. Küpe deliklerine de suyun ulaşması sağlanmalı, varsa, küpe hareket ettirilir, yoksa üzerinden yıkayarak küpe deliğine suyun ulaşması sağlanır. Küpe deliğine çöp sokulması gerekmez. Parmaklarda sık olan yüzük hareket ettirilerek altı yıkanır.

Dişlerin arasında kalan yemek artıkları çıkarılarak dişlerin arası temizlenir. Vücuda yapışmış olan ve suyun vücuda nüfuz etmesine engel olan şeyler giderilir.

D) Guslün Sünnetleri

1. Besmele ile başlamak.

2. Niyet etmek.

3. Besmele ile niyeti, guslün evvelinde, elleri yıkarken söylemek.

4. Ellerini yıkamak ve bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa önceden onları gidermek.

5. Edep yerlerini (pislik olmasa bile) yıkamak.

6. Gusülden önce abdest almak.

7. Abdestte (yıkandığı yerde su birikiyorsa) ayakların yıkanmasını sonraya bırakmak, su birikmiyorsa ayakları da yıkamak.

8. Bedene üç defa su dökmek ve her döküşte suyu bedenin her tarafına ulaştırmak.

9. Su dökmeye baştan başlamak, sonra sağ omuza, daha sonra da sol omuza dökmek.

10. Suyu ilk döküşte bedeni ovmak.

11. Gusülde suyu israf etmemek, az da kullanmamak (Akarsuda yıkanırken israf söz konusu değildir.).

12. Yıkandıktan sonra bedeni havlu veya benzeri bir şeyle silmek.

13. Kimsenin görmeyeceği bir yerde yıkanmak.

E) Guslün Edepleri

Abdestte edep olan şeyler gusülde de edeptir. Ancak gusülde kıbleye dönülmez (Edep yerleri kapalı ise sakıncası yoktur.).

F) Guslün Mekruhları

Abdestte mekruh olan şeyler gusülde de mekruhtur. Fazla olarak gusülde dua okumak da mekruhtur.

G) Gusül Nasıl Yapılır?

Önce Besmele okunarak “Niyet ettim cünüplükten temizlenmek için yıkanmaya” diye niyet edilir. Eller bileklere kadar yıkandıktan sonra bedenin herhangi bir yerinde pislik varsa onlar temizlenir, sonra edep yerleri yıkanır.

Bundan sonra yukarıda tarif edildiği üzere namaz abdesti gibi abdest alınır.

Abdest bitince evvela başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza, daha sonra da vücudun diğer taraflarına üçer defa su dökülerek vücut yıkanır. Her döküşte su bedenin her tarafına ulaştırılarak ovuşturulur. İğne ucu kadar kuru bir yer kalmamak üzere vücudun her tarafı üç defa iyice yıkanır.

Yıkanırken suyun, saçların diplerine, sakal, bıyık ve kaşların altına, göbek boşluğuna, kulakların iç kısmına ve küpe deliklerine ulaştırılması sağlanır.

Parmaklarda sık olan yüzükler yerinden oynatılarak altları yıkanır. Vücuda yapışmış olan ve suyun bedene ulaşmasına engel olan şeyler giderilir. Dişlerin arasında kalan yemek ve ekmek kırıntıları temizlenir.

Gusül yaparken dua okunmaz, edep yerleri örtülü değilse kıbleye dönülmez ve gereksiz yere konuşulmaz.

Farzlarına, sünnet ve edeplerine riayet edilerek yapılan gusül budur.

Gusül yapması gereken bir kimse, ağzına ve burnuna su alıp iyice yıkadıktan sonra akar bir suya, denize veya büyük bir havuza girerek vücudunun her tarafını ıslatırsa gusül yapmış olur.

H) Gusül Çeşitleri

Gusül üç çeşittir:

1. Farz olan gusül: Yukarıda anlatıldığı gibi a) Erkek ve kadının cünüp olması; b) Kadınların âdet (aybaşı) hâlinin bitmesi; c) Çocuk doğuran kadınların lohusalıklarının sona ermesi hâllerinde gusül yapmak farzdır.

2. Sünnet olan gusül: Gusül yapmanın farz olduğu hâller olmaksızın şu durumlarda gusül yapmak sünnettir: a) Cuma namazı için; b) Bayram namazları için; c) Hac ve Umre için ihrama girerken; d) Hac vazifesini yapan kimsenin zeval vaktinden sonra Arafat’ta.

3. Mendub olan gusül: Baygınlıktan, çılgınlıktan ve sarhoşluktan ayılan, ölü yıkayan, günahından tevbe eden, temiz iken (önceden gusül yapmış olarak) Müslümanlığı kabul eden, yoldan gelen, bir topluluğa giden, yeni elbise giyen, yağmur duasına çıkan, Berat ve Kadir gecelerine kavuşan kimselerin gusül yapmaları da mendubdur.

I) Cünüb Olan Kimsenin Yapması Haram Olan Şeyler

1. Namaz kılmak.

2. Kur’an okumak.

Cünüb olan kimse Kur’an okuyamaz. Ancak dua niyetiyle dua ayetlerini okuyabilir. Şükretmek maksadıyla “Elhamdülillah” diyebilir. Yemekte veya başka bir şeye başlarken “Besmele” söyleyebilir. Kelime-i Tevhid’i okuyabilir. Cünüb olan kimse, ellerini ve ağzını yıkadıktan sonra yiyip içebilir. Ellerini ve ağzını yıkamadan yiyip içmesi mekruhtur.

3. Kur’an’a el sürmek.

Cünüp olan kimse, Kur’an-ı Kerim’e el süremediği gibi, ayet yazılı bir kâğıdı veya üzerinde Kur’an’dan bir parça yazılı olan parayı da tutamaz.

Fakat Kur’an’dan ayrı bir kap veya kılıf ile Kur’an’a dokunabilir, ayet yazılı parayı kese ile tutabilir. Cünüp kişinin, elini sürmeden Kur’an’a bakmasında bir sakınca yoktur.

4. Camiye girmek.

Zorunlu bir durum olmadıkça cünüp kimse camiye giremez. Düşman, yırtıcı hayvan ve soğuktan korunmak veya başka yerde bulunmadığı hâlde camide olan sudan almak gibi, zorunlu durumlarda camiye girebilir. Ancak camiye girmek için teyemmüm yapılması uygun olur.

5. Kâbe’yi tavaf etmek.

Cünüp olan kimse Kâbe’yi tavaf edemez. Tavaf edebilmek için gusül yapmış olması ve abdestli bulunması gerekir.

İ) Kadınların Özel Hâlleri

Kadınlara ait özel hâller üç çeşittir:

1. Hayız (Âdet hâli)

Kadınlar ergenlik çağına gelince hayız görmeye başlar. “Hayız, bir hastalık veya lohusalık durumu olmaksızın rahimden gelen kandır. Buna, “âdet hâli” denir.

Kadınlar en erken dokuz yaşında âdet görmeye başlayabilirler. Dokuz yaşına giren ve âdet görmeye başlayan bir kız ergenlik (buluğ) çağına girmiş olur.

Âdet hâli genellikle elli beş yaşında sona erer. Elli beş yaşından sonra gelen kan hayız kanı değildir.

Âdet hâlinin en azı geceleri ile beraber üç gün (72 saat), en çoğu geceleri ile beraber on gündür (240 saat). Üç günden az gelen kan ile ayhalinin en çoğu olan on günden fazla devam eden kan, ayhali kanı değil, istihazedir. Yani özürdür. Bununla ilgili bilgi istihaze kısmında verilecektir. Âdet hâli kadından kadına değişir. Her ayın belirli günlerinde gelen âdet kanı, bazen de değişir. Âdet günlerinde gelen kanın devamlı olması şart değildir. Akıntı ara sıra kesilse bile, bu süreler de âdet hâlinden sayılır.

Kadından, âdet (aybaşı) günlerinde kırmızı, sarı ve bulanık renklerde gelen yaşlıkların hepsi aybaşı kanıdır. Gelen yaşlığın rengi bembeyaz hâle gelince, aybaşı kanı kesilmiş demektir.

Aybaşı bittikten sonra onu takip eden temizliğin (yani iki ayhali arasındaki temizliğin) en kısa süresi on beş gündür. Temizlik süresinin en uzunu hakkında belirli bir sınır yoktur. Bu temizlik bazen yıllarca sürebilir.

Ayhali ve lohusalıkla ilgili birçok dinî hüküm bulunduğundan, kadınların ve yeni yetişen kızların bu konuya dikkat etmeleri ve yeterli bilgiye sahip olmaları büyük önem taşımaktadır.

Kadın ilk defa ayhali olunca, ergenlik çağına girmiş olur. Üç günden az olmamak ve on günü de geçmemek üzere kendisinden kaç gün kan gelmiş ise bu süre onun “ayhali”dir.

Mesela, kendisinden ilk defa kan gelmeye başlayan bir kızın kanı yedi gün devam edip, ondan sonra 23 gün temiz olsa, onun ayhali yedi gün olarak belirlenmiş olur. Bu durumda, kendisinden kan gelmeye başlayınca namazı ve orucu bırakır.

Bir kız ilk defa ayhali olsa da kan hiç kesilmeden devam etse, bu kızın her ayın on günü ayhali, yirmi günü de temizlik süresi kabul edilir.

Kadın her zaman aynı durumda olmaz. Çeşitli tesirlerle bünyesinde meydana gelen değişiklikler sebebiyle ayhali süresi bazen artıp eksilebilir. Bazen de ay içinde belirli olan yeri değişerek önceki aylara göre daha önce veya daha sonra meydana gelebilir.

Önceden ayhali süresi beş gün olan bir kadın, daha sonraki ayda beşinci günün bitiminde temizlenmeyip kendisinden altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu ve onuncu günlerde de kan gelmeye devam etse, bu durum on günü geçmediği takdirde önceki beş günden sonraki akıntılar da ayhalinden sayılır. Yani kaç gün kan gelmişse ayhali süresi o kadardır.

Eğer önceki aylarda ayhali süresi beş gün olan kadının kan akıntısı on günü geçerse, mesela, 12 gün olursa onun ayhali yine beş gündür. Beş günden fazla olan yedi günlük süre istihaze, yani özür sayılır. Bu günlerde kılınmayan namazların kaza edilmesi gerekir. Namaz vaktinde (o namazı kılmadan) kadın ayhali olsa o vaktin namazı kendisinden düşmüş olur.

Ayhalinden temizlenen bir kadının, gusül yapıp namaz kılacak kadar bir zamanı varsa, o vaktin namazını kaza etmesi lazımdır. Gusül yapıp namaz kılacak kadar zaman yoksa o namazı kaza etmesi gerekmez.

Kan üç günden az bir sürede kesilirse, bu, ayhali olmaz. Kendisinden ilk defa kan gelmeye başlayan genç bir kız, namazı ve orucu bırakır. Eğer kan üç günden önce kesilirse ayhali olmadığı anlaşılır ve kılmadığı namazları kaza eder, oruçlarını da tutar. Ayhali on günden önce kesilirse, kadın yıkanmadıkça onunla cinsel ilişkide bulunmak caiz olmaz. Kadın hemen yıkanmayıp, aradan gusül yapıp iftitah tekbiri alacak kadar bir zaman geçerse cinsel ilişkide bulunmak helal olur.

Ayhali on gün devam ettikten sonra kesilirse, yıkanmadan onunla cinsel ilişkide bulunmak caizdir.

Eğer ayhali, üç günden fazla sürer fakat kadının bilinen ayhali süresini doldurmadan kesilirse, kadın yıkansa bile eski ayhali süresini doldurmadıkça onunla cinsel ilişkide bulunmak helal olmaz.

Ayhali ve lohusalık hâllerinde oruç tutamayan bir kadının, yemeyip içmeyip oruçlu gibi durması doğru değildir. Temiz iken niyet edip, oruca başlayan bir kadın, imsakten sonra gündüzün herhangi bir saatinde ayhali veya lohusa olsa orucu bozulur. O günü akşama kadar oruçlu geçirmesi caiz değildir. Oruçlu gibi yemeden ve içmeden durması uygun değildir. Ancak açıktan değil, gizli olarak yemesi lazımdır. Ayhali olan bir kadın gündüz temizlense, yani ayhali sona erse, günün geri kalanını akşama kadar yemeden, içmeden geçirmesi uygun olur.

Bir kadın kendisine borç olan iki ay keffaret orucunu tutarken ayhali olsa, o günlerde oruç tutamaz. Fakat ayhali biter bitmez ara vermeden hemen kaldığı yerden keffaret orucuna devam eder ve bu şekilde oruçlarını birbirine ekleyerek hesap edip 60 günü tamamlar. Eğer ayhali günlerinden temizlendikten sonra hemen oruca devam etmeyip bir veya iki gün ara verirse keffaret bozulmuş olur ve keffaret orucuna yeniden başlaması gerekir. Çünkü keffaret orucunu ara vermeden tutmak lazımdır.

Ayhali olan kadının edep yerine pamuk veya bir bez koyması ve âdet kanının kötü kokusunu gidermek maksadıyla güzel koku sürünmesi sünnettir. Ayhali ve lohusalık devam ederken geceleyin edep yerine konulan bez üzerinde sabahleyin akıntının tamamen beyaz renkte olduğu görülürse pamuğu koyduğu vakitten itibaren lohusalık veya ayhalininin sona erdiğine hükmedilir ve kılınmayan yatsı namazının kaza edilmesi gerekir.

Temiz olan bir kadın geceleyin edep yerine pamuk koyup sabahleyin üzerinde kan görse, kanı gördüğü vakitten itibaren ayhali başlamış olur. Bir kadın, ayhali olacağını hissetse fakat kan görünmese veya kanın gelmesi herhangi bir şeyle önlense, o kadın ayhali olmuş sayılmaz ve böyle bir durumda abdesti de bozulmaz. Ancak kendisinden ayhali kanı geldikten sonra kanın gelmesini herhangi bir şeyle önlerse ayhali hükmü devam eder.

2. Nifas (Lohusalık)

Doğum yaptıktan sonra kadının rahminden gelen kandır. Bu durumda olan kadına “lohusa” denir.

Kadın gebe kaldıktan sonra ayhali olmaz. Lohusalık hâli, çocuğun doğmasından itibaren en çok kırk gün devam eder. Eğer kırk günden fazla sürerse, fazla olanı istihazedir. Lohusalığın azının sınırı yoktur. Kırk günden önce de sona erebilir. Bu durumda olan kadın, gusül yaparak ibadetleri yerine getirir, kocası ile cinsel ilişkide bulunabilir, kırk günün tamamlanmasını beklemez.

Lohusalık günlerinde akıntı bir süre kesilip sonra devam etse, akıntının kesildiği bu günler de lohusalık hâlinden sayılır.

Vücudun el, ayak veya parmak gibi bazı yerleri belli olan bir düşük de doğum sayılır ve kadın bununla lohusa olur. Hiçbir organı belirmemiş olan düşükten sonra gelen kan üç gün devam eder ve ondan önce görülen ayhali ile düşükten sonra gelen kan arasında en az on beş gün temizlik süresi bulunursa düşükten sonra gelen kan ayhalidir. Eğer düşükten sonra gelen kan üç gün devam etmez veya bir önceki ayhali ile bunun arasında en az on beş günlük bir temizlik süresi bulunmazsa görülen bu kan istihazedir.

Çocuk doğurduktan sonra kendisinden kan gelmeyen bir kadın yıkanır ve ibadetlerine devam eder.

Lohusa olan kadından gelen kan kırk günü geçerse, eğer o kadının daha önce yaptığı doğumu takip eden lohusalık süresi, mesela, 30 gün ise son durumdaki lohusalığı da önceki gibi otuz gündür. Otuz günden itibaren devam edip kırk günü geçen kanlar istihaze, yani özür sayılır. Bu sebeple özürlü sayılan bu günlerde kılınmayan namazların kaza edilmesi gerekir.

Önceki lohusalık süresi 30 gün olan bir kadından, sonraki doğumda gelen kan 30 günden fazla devam etse, bu süre kırk günü geçmediği takdirde fazla olan günlerin hepsi lohusalıktır.

Önceden lohusalık görmemiş bir kadının lohusalık süresi de en çok kırk gün olur. Böyle ilk defa lohusa olan bir kadından gelen kan kırk günden fazla devam ederse bunun kırk günü lohusalık, fazlası ise özür kanı sayılır. Bu durumda olan bir kadın kırk günün bitiminde gusül yaparak özür sahipleri gibi namazını kılar. Kocası ile cinsel ilişkide bulunabilir. Gebe olan bir kadının çocuğu ameliyatla veya başka bir şekilde karnı yarılarak dünyaya gelse, eğer kan tenasül organı yoluyla gelirse lohusalık kanıdır. Başka bir yerden gelirse o kadın lohusa olmaz.

3. İstihaze

Bir damardan çıkıp tenasül organı yolu ile gelen kandır. Rahimden değil, bir hastalık sebebiyle damardan gelen bu kanın kokusu yoktur. Bu durum kadınlar için bir hastalık ve özürdür.

Kadından gelen kan üç günden eksik olursa bu, ayhali değil kadın için bir özür sayılır. Ayhali on günden fazla devam etmişse bu fazlalık ile lohusalığın kırk günden fazlası da istihazedir. Dokuz yaşından önce ve elli beş yaşından sonra gelen kan da böyledir.

Ayhali ve Lohusa Olan Kadınlara Haram Olan Şeyler

Ayhali ve lohusa olan kadınlar aşağıdaki şeyleri yapamazlar:

1. Namaz kılmak

Kadın bu durumlarda kılamadığı namazları kaza etmez. Namaz her gün tekrarlandığı için dinimiz kadınlara kolaylık göstermiştir. Peygamberimiz (sas.), kendisine ayhali hakkında soru soran bir kadına,

“Ayhali olduğun zaman namazı bırak, ayhali sona erince gusül yap ve namazını kıl.”92 buyurmuştur.

2. Oruç tutmak

Kadınlar bu hâllerde tutamadıkları oruçları daha sonra kaza ederler. Hz. Âişe (ra.) diyor ki:

“Peygamberimiz’in (sas.) zamanında biz ayhalinden temizlenince orucu kaza eder, namazı kaza etmezdik.”93

3. Kur’an okumak

Peygamberimiz (sas.) şöyle buyurmuştur:

لاَ تَقْرَاِ الْحَائِضُ وَلاَ الْجُنُبُ شَيْئًا مِنَ الْقُرْانِ

“Ayhali olan kadın ve cünüp olan kimse Kur’an’dan hiçbir şey okuyamaz.”94

Ancak, ayhali olan bir kadın öğretici, Kur’an okumak niyeti ile değil de öğretmek maksadıyla harf harf, kelime kelime Kur’an öğretebilir. Bu durumda olan kadın dua ayetlerini dua niyetiyle okuyabilir. Şükretmek maksadıyla “elhamdülillah” diyebilir. “Besmele” çekebilir, Allah’ı zikr ve tesbih edebilir.

4. Kur’an’a el sürmek

Ayhali ve lohusa olan bir kadın Kur’an’a el süremez.

Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de,

َا يَمَسُّهُٓ اِلَّا الْمُطَهَّرُونَ

“Ona (Kur’an’a) ancak temizlenenler dokunabilir.”95 buyrulmuştur. Peygamberimiz de, “Kur’an’ı ancak temiz olan kimse tutabilir.”96 uyarısında bulunmuştur.

Müslüman olmayan bir kimseye isteği hâlinde hidayete ermesi ümidi ile Kur’an-ı Kerim ve dinî bilgiler öğretilebilir. Ancak, gusül yapmadıkça Kur’an’a el sürdürülmez.

Ayhali ve lohusa olan kadın, tefsirden başka dinî kitapları tutabilir. Giydiği elbisenin yeni ile Kur’an’ı tutmak mekruhtur. İçinde Kur’an-ı Kerim bulunan bir kutuyu taşımak caizdir.

Yüzüğün taşında Kur’an’dan bir parça veya Allah’ın isimlerinden biri yazılı olsa bu yüzük parmakta iken helaya girmek mekruh olur. Üzerinde Kur’an yazılı olan bir şey cebe konur veya bir şeye sarılı olursa mekruh olmaz. Bununla beraber bu gibi davranışlardan sakınmak daha uygundur.

Ayhali, lohusa ve cünüp olan kimsenin Kur’an’a bakması caizdir.

5. Camiye Girmek

Cami namaz kılınan kutsal bir mekândır. Ayhali veya lohusa olan kadın namaz kılamayacağı için ibadet maksadıyla camiye giremez. Ancak, düşman, yırtıcı hayvan ve soğuktan korunmak veya zorunlu ihtiyaçları için camiye girebilir.

6. Kâbe’yi tavaf etmek

Ayhali ve lohusa olan kadın Kâbe’yi tavaf edemez.

7. Cinsel İlişkide Bulunmak

Ayhali ve lohusa olan bir kadınla cinsel ilişkide bulunmak erkeğe haram olduğu gibi buna imkân hazırlamak ve rıza göstermek kadına da haramdır. Bu durumda cinsel ilişkide bulunan kimse büyük günah işlemiş olur ve bundan tevbe etmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur:

فَاعْتَزِلُوا النِّسَآءَ فِي الْمَحٖيضِ وَلَا تَقْرَبُوهُنَّ حَتّٰى يَطْهُرْنَ

“Ayhalinde olan kadınlardan uzak durun (onlarla cinsel ilişkide bulunmayın). Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”97

Ayhali esnasında cinsel ilişkide bulunmanın birçok kadın hastalıklarına sebep olduğu bugün tıbben de sabit olmuştur.

Kadının ayhali hakkında kocasına yanlış bilgi vermesi helal olmaz. Mesela, ayhali olduğu hâlde ilişkide bulunmasını sağlamak için kocasından bunu saklamak veya ayhali olmadığı hâlde kocasının isteğini önlemek için yalandan ayhali olduğunu söylemek helal değildir.

Ayhali ve lohusa olan kadınla yatılır. Göbeği ile dizkapağı arasında kalan kısmın dışında kendisine sarılmak ve öpmekte sakınca yoktur.

J) Özür Sahibi Olanların Durumu

Abdesti bozan şeyin bir namaz vakti kesilmeden devam etmesine “özür” denir.

İdrarın devamlı olarak gelmesi, burundan veya bir yaradan sürekli kan akması, bir hastalıktan dolayı göz, kulak ve memelerden gelen akıntı özür olduğu gibi, daha önce anlattığımız istihaze kanı da kadınlar için özürdür. Kendisinde böyle bir özür olan kimseye “özür sahibi” denir.

Bu özürlerden biri, abdest alıp namaz kılacak kadar bir süre ara vermeden namaz vaktinin evvelinden sonuna kadar devam eder ve ondan sonraki her namaz vaktinde de bu özür en az bir defa meydana gelirse, o kimse özür sahibi sayılır.

Eğer özür, bir namaz vakti içinde hiç meydana gelmezse özür ortadan kalkmış olur ve o kimse de özür sahibi olmaktan çıkar. Özür sahibi özrü devam ettiği sürece her namaz vakti abdest alır ve bu abdestle o namaz vakti içinde —başka bir şeyle abdesti bozulmadıkça— dilediği kadar farz ve nafile namazı kılabildiği gibi, kazaya kalmış namazları, cenaze ve bayram namazlarını da kılabilir ve Kur’an-ı Kerim’i tutabilir.

Namaz vakti çıkınca özür sahibinin abdesti bozulur. Mesela, güneş doğunca sabah namazının vakti çıktığından özür sahibinin de abdesti bozulmuş olur. Namaz vaktinin girmesi ile abdest bozulmayacağından güneş doğduktan sonra bayram ve kuşluk namazları için abdest alan kimse bu abdestle öğle namazını kılabilir.

Özürlü kimseden akan kan, irin ve sidik çamaşırına dokunsa bunu yıkadığı takdirde, akıntı devamlı olduğundan dolayı yine pislenecekse çamaşırını yıkaması gerekmez. Tekrar dokunmayacaksa yıkaması lazımdır.

Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır?

Gusül ne demektir? Hangi durumlarda gusül alınır? Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır?

Gusül; cünüplük, hayız ve nifas gibi hükmî kirlilik hâllerinden kurtulmak için yapılması gereken dinî temizlik demektir. Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer cünüp iseniz, iyice temizlenin (yıkanın)” (Nisâ, 4/43; Mâide, 5/6) buyurulmaktadır.

Hz. Peygamberin (sas)sünnetinde de, ihtilam olma (rüyalanma) veya cinsel ilişki sonucu cünüplük hâlinde veya hayız ve nifas sonrasında gusletmek emredilmiştir (Buhârî, Gusül, 22, 28; Müslim, Hayız, 87, 88; Ebû Dâvûd, Taharet, 127).

Gusül abdesti ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak, burna su çekmek ve bütün vücudu hiç kuru yer bırakmayacak şekilde yıkamak suretiyle yapılır. Burada sayılan işlemler Hanefîlere göre guslün farzlarıdır. Birinin eksik bırakılması hâlinde gusül geçersiz olur. Guslün bu farzlarından başka bir de sünnetleri vardır.

Sünnetleri de yerine getirilerek gusül şöyle yapılır:

Gusletmek isteyen kimse niyet ederek besmele çeker. Ellerini yıkar, vücudunda bir necaset/maddî kirlilik var ise onu temizler, avret yerlerini yıkar. Sonra sağ eli ile üç defa ağzına su vererek iyice çalkalar, daha sonra üç defa burnuna su çekerek temizler ve namaz abdesti gibi abdestini tamamlar. Sonra da vücudunun her tarafını iyice yıkar. Guslettiği yerde su birikiyorsa, son olarak ayaklarını yıkayıp guslünü tamamlar.

Sünnete uygun gusül abdesti nasıl alınır?

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: لَقِيَنِى رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) فِى طَرِيقٍ مِنْ طُرُقِ الْمَدِينَةِ وَأَنَا جُنُبٌ فَاخْتَنَسْتُ فَذَهَبْتُ فَاغْتَسَلْتُ ثُمَّ جِئْتُ فَقَالَ: “أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ؟.” قَالَ: قُلْتُ: إِنِّى كُنْتُ جُنُبًا فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ عَلَى غَيْرِ طَهَارَةٍ. َقَالَ: “سُبْحَانَ اللَّهِ إِنَّ الْمُسْلِمَ لاَ يَنْجُسُ.”

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: “Bir gün cünüp bir hâlde iken Medine sokaklarından birinde Resûlullah (sas) ile karşılaştım. Hemen geri durdum ve gidip yıkanıp geldim. Resûlullah (sas), "Nerede kaldın Ebû Hüreyre?" dedi. Ben, "Cünüp idim, temiz olmayan bir hâlde seninle beraber oturmak istemedim." dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sas), "Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz." buyurdu.”

***

حَدَّثَنِى أَبُو أَيُّوبَ الأَنْصَارِيُّ وَجَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ وَأَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّ هَذِهِ الْآيَةَ نَزَلَتْ: ﴿فِيهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ أَنْ يَتَطَهَّرُوا وَاللَّهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّرِينَ﴾ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “يَا مَعْشَرَ الْأَنْصَارِ إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَثْنَى عَلَيْكُمْ فِى الطُّهُورِ فَمَا طُهُورُكُمْ؟” قَالُوا: نَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ وَنَغْتَسِلُ مِنَ الْجَنَابَةِ وَنَسْتَنْجِيَ بِالْمَاءِ. قَالَ: “فَهُوَ ذَاكَ فَعَلَيْكُمُوهُ.”

Ebû Eyyûb el-Ensârî (ra), Câbir b. Abdullah (ra) ve Enes b. Mâlik (ra) şöyle anlatmaktadır: “Orada (Kubâ Mescidi'nde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” (Tevbe, 9/108) âyeti nâzil olmuştu. Bunun üzerine Resûlullah (sas), “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” buyurdu. Onlar, “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” diye cevap verince Resûlullah (sas), “İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurdu.

(İM355 İbn Mâce, Tahâret, 28)

***
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ النَّبِيُّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) : “لِلَّهِ تَعَالَى عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ حَقٌّ أَنْ يَغْتَسِلَ فِى كُلِّ سَبْعَةِ أَيَّامٍ يَوْمًا.”

Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur: “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın (cc) her Müslüman üzerindeki hakkıdır.”

(B898 Buhârî, Cum"a, 12)

***
عَنْ يَعْلَى: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) رَأَى رَجُلاً يَغْتَسِلُ بِالْبَرَازِ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَحَمِدَ اللَّهَ وَأَثْنَى عَلَيْهِ وَقَالَ: “إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ حَلِيمٌ حَيِيٌّ سِتِّيرٌ يُحِبُّ الْحَيَاءَ وَالسِّتْرَ فَإِذَا اغْتَسَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَسْتَتِرْ.”

Ya'lâ anlatıyor: “Resûlullah (sas) açıkta gusleden bir adam gördü, minbere çıktı. Allah'a (cc) hamd ve senâ ettikten sonra şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm"dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde başkalarına görünmeyecek şekilde (kapalı yerde gusletsin)." ”

(N406 Nesâî, Gusül, 7)

***

عَنْ عَائِشَةَ زَوْجِ النَّبِيِّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) أَنَّ النَّبِيَّ (صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ) كَانَ إِذَا اغْتَسَلَ مِنَ الْجَنَابَةِ بَدَأَ فَغَسَلَ يَدَيْهِ، ثُمَّ تَوَضَّأَ كَمَا يَتَوَضَّأُ لِلصَّلاَةِ، ثُمَّ يُدْخِلُ أَصَابِعَهُ فِى الْمَاءِ، فَيُخَلِّلُ بِهَا أُصُولَ الشَّعَرِ ثُمَّ يَصُبُّ عَلَى رَأْسِهِ ثَلاَثَ غُرَفٍ بِيَدَيْهِ، ثُمَّ يُفِيضُ الْمَاءَ عَلَى جِلْدِهِ كُلِّهِ.

Peygamberimizin (sas) eşi Hz. Âişe'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sas) cünüplükten dolayı gusledeceğinde önce ellerini yıkayarak başlardı. Sonra namaz için abdest alır gibi abdest alır, sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini ovalardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. En sonunda da suyu bütün bedeni üzerine dökerdi.

(B248 Buhârî, Gusül, 1)

***

Hz. Peygamber (sas) hicret esnasında Rabîu'l-evvel ayının bir pazartesi günü Kubâ'ya ulaşmış ve burada yaklaşık on gün kadar kalmıştı. Medine"nin önemli simalarından olan ve hicret esnasında birçok sahâbîyi evinde ağırlayan, Gülsüm b. Hidm'in (ra) evinde misafir olmuştu. Bu müddet içerisinde bizzat kendisi de çalışarak ashâbı ile birlikte bir mescit inşa etti. Bu mescit, Kur'ân-ı Kerîm'de “takva mescidi” olarak anılan Kubâ Mescidi idi. Tevbe sûresinde, “Orada (Kubâ) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah (cc) da temizlenenleri sever.” şeklinde zikredilen kişiler de Kubâ'daki Müslümanlardı. Sevgili Peygamberimiz (sas) Kubâ'dan ayrıldıktan sonra da burayı ihmal etmedi. O (sas), kimi zaman yürüyerek, kimi zaman binekle Kubâ'yı ziyaret eder, orada namaz kılmaya giderdi. Yine böyle bir ziyaretinde, Allah'ın övgüsüne mazhar olan Kubâ halkına, “Ey ensar topluluğu! Şüphesiz ki Allah (cc) sizi temizlik konusunda övmektedir. (Övgüye lâyık olan) bu temizliğiniz nedir?” diye sordu.

Kubâlıların “Biz namaz için abdest, cünüplükten dolayı da boy abdesti alırız ve biz su ile taharetleniriz.” cevabı karşısında Resûl-i Ekrem (sas),“İşte (övüldüğünüz şey) bu! O hâlde buna devam edin.” buyurarak hem Kubâ halkını bu davranışlarından ötürü onaylıyor hem de bu sözleri ile onları bütün Müslümanlara örnek gösteriyordu.

Cünüplükten temizlenmek üzere gusül abdesti almak, Hz. İbrâhim'den (as) kalan güzel bir haslet olarak câhiliye döneminde de yaygındı. Nitekim Ebû Süfyân'ın, Bedir Savaşı'nda müşriklerden önemli isimlerin öldürülmesinin ve müşrik ordusunun Müslümanlar karşısında yenilgiye uğramasının ardından yaptığı adak, bu uygulamanın câhiliyede de var olduğunu göstermektedir. Rivayete göre Ebû Süfyân, Peygamberimiz (sas) ile tekrar savaşmadıkça cünüplükten dolayı başına su değdirmeyeceğine dair adakta bulunmuştur. Kubâlıların, birlikte yaşadıkları bazı yahudileri örnek alarak su ile temizlendiklerini bildiren rivayetler de vardır.

Su, maddî ve mânevî bakımdan bir temizlik aracıdır. Su bulunmadığında teyemmüm ediliyor olması abdestin ve gusül abdestinin mânevî yönünü ortaya koyar. Toprağa mesh etmek suretiyle gerçekleşen teyemmüm, su bulunmadığında ya da kullanılamadığı durumlarda Müslümanlara mânevî bakımdan arınma hissi sağlar. Nitekim Resûlullah (sas) döneminde sahâbîlerin zaman zaman su bulamadıkları olur yahut yaralı durumda olanlar bulunurdu veya hava çok soğuk olurdu ve bu nedenlerle gusledemezlerdi. “Ey iman edenler! Cünüp olduğunuzda, boy abdesti alın.” âyetini bilen sahâbîler zor şartlarda ne yapacaklarını bilemiyordu. Resûlullah (sas), onlardan su bulamayanların ve havanın çok soğuk olması sebebiyle guslettiği takdirde hasta olacağından korkanların teyemmüm ederek, yaralı olanların ise yarasının üzerini mesh ederek arınabileceklerini öğretiyordu. Nitekim o, başından yaralı iken ihtilâm olan ve mutlaka gusletmesi gerektiğini söyleyenlere uyarak yıkanıp hastalanan, sonra da hayatını kaybeden bir kişinin durumuna çok üzülmüş ve o kişiyi göz göre göre ölüme ittiklerini belirtmişti.

Kur'ân-ı Kerîm'de cünüplükten temizlenmenin yolunun gusül olduğu belirtilmiş, bu temizlik yapılmadan namaza yaklaşılmaması ifade edilmiştir. Ayrıca Hz. Ali'nin (ra) belirttiğine göre, Allah Resûlü (sas), cünüp iken Kur'ân-ı Kerîm okumamış ve cünüp olanların mescide gelmelerini de doğru bulmamıştır.

Aslında insan, sadece belirli ibadetleri yerine getirirken değil, yaşadığı her an yaratıcısının ve O'nun (cc) görevlendirdiği meleklerin gözetiminde olduğu hissini taşımalıdır. İşte gusül abdesti insana, temiz bir ruh ve bedenle her an Rabbinin huzurunda olduğu hissini verir. Resûlullah (sas), gusletme imkânı olduğu hâlde bunun geciktirilmesini hoş karşılamaz. Hatta bu şekilde kalınmasının nahoşluğunu ifade etmek için meleklerin gusletmeden dolaşan kimselerden uzak duracağını söyler.

Ebû Hüreyre (ra), ihtilâm olduğu birgün Resûlullah'la (sas) karşılaşınca huzursuz olmuştu. Peygamber'i (sas) görür görmez geri kalmış ve hızla gidip boy abdesti aldıktan sonra onun yanına gelmişti. Onun kaybolmasının farkına varan Peygamber (sas), “Nerede kaldın Ebû Hüreyre?” diye sorunca Ebû Hüreyre (ra), “Cünüp idim, temizlenmeden seninle beraber oturmak istemedim.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Peygamberimiz (sas), “Sübhânallâh! Müslüman necis olmaz.” buyurmuştur. Bu sözleriyle Hz. Peygamber (sas), ihtilâm olmanın doğal olduğunu ve cünüp olan kişinin necis olarak değerlendirilmesinin de yanlış olacağını vurgulamıştır. Nitekim Resûlullah döneminde insanlar arasında, cünüp olan bir kişinin hem mânevî hem de maddî açıdan necis/pis olduğu, dolayısıyla gusletmediği sürece uyumasının, bir şey yiyip içmesinin, diğer insanlarla görüşüp konuşmasının günah olacağı yönünde inanışlar mevcuttu. Resûlullah (sas), bu inanışların yanlış olduğuna işaretle ashâbını, cünüp iken avret mahallerini yıkayıp abdest alarak uyuyabilecekleri, yine aynı şekilde sadece abdest alarak ya da ellerini yıkayarak bir şey yiyip içebilecekleri yönündeki telkinleriyle rahatlatıyordu. Peygamber Efendimiz (sas) kendisi de bu şekilde hareket ederdi. Ramazan ayında bu gibi durumlarda, sabahleyin guslettiği olurdu. Bir keresinde ashâbı, âdetli kadınla birlikte yemek yemenin hükmünü sormuştu da, Sevgili Peygamberimiz (sas) buna bir engel bulunmadığını beyan etmişti. Hatta kendisi, âdetli ya da cünüp olan bir Müslümanın necis/pis olmayacağını, eşlerine karşı tutumuyla göstermişti. Peygamberimiz (sas) cünüp olan bir Müslümanla tokalaşmanın hiçbir sakıncasının bulunmadığını, kendisiyle musafaha yapmak istemeyen Huzeyfe b. Yemân'a (ra) açıkça söylemişti. Sevgili peygamberimiz (sas) bu kabil uyarılarıyla Medine'de yaşayan değişik inançların insan tabiatına aykırı inanışlarına karşı arkadaşlarını uyarıyor, onlara insan tabiatı ile İslâm hakikatlerinin çatışmadığını gösteriyordu. Mânevî arınma ile maddî arınma arasındaki ilişkiyi hassas bir biçimde ashâbına öğretiyordu.

Peygamber Efendimiz (sas), her meselede olduğu gibi, bu meselede de kadın erkek demeden, bütün ashâbını en ince ayrıntılara kadar eğitmekteydi. Onlara, hangi durumlarda gusledip etmemeleri gerektiğini, ne zaman ve nasıl gusletmeleri gerektiğini, cünüp veya âdetli iken neleri yapıp yapamayacaklarını değişik vesilelerle tek tek açıklamaktaydı. Buna göre, boşalma, cinsel ilişki, ihtilâm olma gibi durumlarda mutlaka gusül etmek gerekliydi. Ayrıca kadınların âdet ve nifas/loğusalık hâli bittiğinde gusletmeleri gerektiği de onun bu bağlamda ashâbına öğrettikleri cümlesinden idi.

Sevgili Peygamberimiz (sas) insanların özel hâlleri ile ilgili konularda açıklamalarıyla ilk Müslümanları her bakımdan aydınlatıyor, zihinlerinde oluşabilecek en küçük sorulara dahi cevaplar veriyordu. Hz. Âişe'nin (ra) anlattığına göre bir seferinde Allah'ın Resûlü'ne (sas), uyandığında çamaşırında ıslaklık (meni) gören, fakat ihtilâm olduğunu hatırlamayan bir adamın ne yapması gerektiği sorulmuştu. Efendimiz (sas) de o kişinin gusül abdesti alması gerektiğini söyledi. Bu sefer, rüyasında ihtilâm olduğunu gören, fakat çamaşırında bir ıslaklık bulamayan adamın durumunun ne olacağı soruldu. Allah'ın Resûlü (sas), “Onun gusül abdesti almasına gerek yok.” diye cevap verdi. Bu sırada Ümmü Süleym'in (ra), “ (Çamaşırında ıslaklık) gören kadına da gusül gerekir mi?” diye sorunca Allah'ın Resûlü, “Evet, çünkü kadınlar, erkeklerin bir bütünü tamamlayan diğer yarısıdır.” buyurmuştu.

Allah Resûlü (sas), İslâm dinini yeni kabul eden kişilerin de gusletmesini istemekteydi. Hicrî dokuzuncu senede Temîmoğulları heyeti ile birlikte gelerek Müslüman olmak isteyen Temîmli Kays b. Âsım (ra) ve Sümâme b. Üsâl el-Hanefî'den (ra) gusletmelerini istemişti.

Yüce Peygamber (sas), ashâbına, cünüplük, hayız ve nifas gibi sadece mânevî kirliliklerden dolayı değil, maddî kirlilikten dolayı da yıkanmaları gerektiğini öğütlemekteydi. Meselâ, bir cuma günü bazı sahâbîler hurmalıklarında çalıştıktan sonra toz toprak içinde ve terlemiş bir şekilde mescide geldiklerinde Resûlullah (sas) onlara, “Keşke yıkansaydınız!” buyurmuştu. Ayrıca o, “Her yedi günde bir yıkanmak, Yüce Allah'ın her Müslüman üzerindeki hakkıdır.” buyurarak, belli zaman aralıklarında mutlaka banyo yapılması gerektiğini vurgulamaktaydı. Resûlullah (sas), herhangi bir gereklilik olmasa da, bu normal banyonun cuma gününe denk getirilmesinin daha iyi olacağı yönünde ashâbına tavsiyede bulunarak, “Biriniz cuma namazına geleceği zaman yıkansın!” diyordu. Hatta bazı sahâbîler O'nun (sas) bu emrini, “Bulûğa ermiş olan herkese, cuma günü gusletmek vaciptir.” şeklinde rivayet etmişlerdir. Zira cuma günü haftalık bayram olarak kabul edilmekte ve ashâb âdeta bir bayram havasında mescide gelmekteydi. Resûlullah (sas) arefe günü ve bayramlarda namaza gitmeden önce gusül abdesti alır ve bu günlerde ev halkına da boy abdesti almalarını tembihlerdi. Yine hac yapmak üzere ihrama girmeden önce gusletmek, Resûlullah'ın (sas) sünneti olarak değerlendiriliyordu.

Gerek maddî gerek mânevî arınmayı gerçekleştirmek için alınan gusül abdestinin belirli âdâbı vardır. Sevgili Peygamberimiz (sas) her şeyden önce, “Muhakkak ki Azîz ve Celîl olan Allah (cc) Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever. Sizden biriniz gusledeceğinde örtünsün/kapalı yerde gusletsin. ” ve “Sakın herhangi biriniz açık alanda ya da kendisini gizlemeyen (veya etrafı açık) bir çatı üstünde gusletmesin. O, başkalarını görmese bile kendisi görülebilir.” şeklindeki sözleriyle insanların kapalı yerlerde gusletmelerini emretmişti. Hamamlarda gusledenlere ise örtülmesi gereken avret yerlerini mutlaka örtmelerini söylemekteydi.

Resûlullah'ın (sas) uyulmasını istediği diğer bir gusül âdâbı da gusledilebilecek suların idrarla kirletilmemesidir. “Sizden biriniz sakın durgun suya abdest bozmasın, (ola ki) biraz sonra ondan gusleder.” sözüyle bu konuya dikkat çekmiştir.

Peygamberimiz (sas) gusülde kullanılmış atık suyun bir başka işte kullanılmaması gerektiğini söylemiştir. Buna göre eşler birlikte guslederken birbirlerinin atık sularını kullanmamalıdırlar; ancak temiz bir kaptan beraber aldıkları temiz su ile yıkanmalarında bir sakınca yoktur. Peygamber (ssv), eşlerin aynı banyoda, aynı anda ve aynı kapları kullanarak gusledebileceklerini de belirtmiştir. Nitekim Âişe (ra) validemiz Resûlullah (sas) ile, “Su kabından suyu önce sen alacaksın, önce ben alacağım.” diye şakalaştıklarını bile anlatmıştır.

Resûlullah'ın (sas) da içinde yaşadığı bölgede su çok az bulunuyordu, dolayısıyla da çok kıymetli idi. Bu yüzden her şeyde olduğu gibi, gusülde de suyu iktisatlı kullanmak gerekiyordu. Allah Resûlü (sas), saçları gür ve çok olmasına karşın, üç avuç su alır ve başının üzerinden akıtır, sonra da bedeninin kalan kısmı üzerinden suyu akıtarak guslederdi. Gusülde kullandığı su miktarı ancak abdestte kullandığı su miktarının 3-5 katı kadardı.

Sevgili Peygamberimiz (sas), gusledeceği zaman önce kapalı veya perdelenmiş bir yere gider, besmele çeker ve gusletmeye niyet ederdi. Ardından ilk önce sağ elini sonra da sol elini bileklerine kadar iki üç kere yıkayıp sol eliyle de avret mahallini iyice temizlerdi. Sonra (elini yıkar) ağzına ve burnuna üçer kere su verip temizler, yüzünü ve kollarını da aynı şekilde yıkayarak namaz için aldığı abdest gibi abdest alır ve nihayet başını mesh etmeden su dökerdi. Ancak başına sadece su dökmekle yetinmez, suyun saç diplerine ulaşması için, önce başının sağ tarafı sonra da sol tarafı olmak üzere, saçlarını iyice ovalardı. Ve nihayet suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. Öyle ki bedeninde hiçbir kuru yer kalmazdı. Bir keresinde sol omuzunda suyun ulaşmadığı kuru bir yer görmüştü de saçından damlayan sudan alıp orayı ıslatmıştı. Onun gusülde en son yaptığı şey ise, guslettiği yerden kenara çekilerek ayaklarını yıkamaktı. Sevgili peygamberimiz, guslünü tamamladıktan sonra da şöyle dua ederdi: “Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden arınması gibi beni de günahlardan arındır.”

Resûlullah (sas), guslettikten sonra bazen renkli bir örtüye (havluya) bürünerek kurulanır ve elbisesini giyerdi. O (sas), guslettikten sonra namaz kılacağı zaman abdesti bozulmadıkça yeniden abdest almaz, namazını gusül abdesti ile kılardı. Cuma günleri gusül abdesti alıp güzel koku sürünmeyi tavsiye ederdi.

Hz. Peygamber (sav), kadınların da aynı şekilde gusül yapmalarını söylemişti. Şu farkla ki, saçı örgülü ve sık olanların özellikle suyun az bulunduğu zamanlarda, örgülerini çözmeyip sadece üzerlerine su dökmeleri ve sonra da sıkmaları yeterliydi. Ancak Hz. Âişe (ra), “Resûlullah (sas) başına üç defa su dökerdi. Biz ise, saçımızdaki örgülerden dolayı beş defa dökeriz.” diyerek suyun saç örgülerinin altına iyice nüfuz etmesi gerektiğine vurgu yapmaktaydı.

Suya ulaşmanın gayet zor olduğu o dönemin şartlarında dahi Allah Resûlü (sas), ashâbını ısrarla temizliğe ve arınmaya çağırmıştır. Günümüzde suyun çok daha kolay bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda, temizliğe verilen önemin daha fazla olması gerektiği şüphe götürmeyen bir gerçektir. Gusül, insanın bedenen ve ruhen zinde kalmasını sağlayan bir etkiye de sahiptir. Hayız, nifas ve cünüplük hâlinin vücuda verdiği yorgunluk ve gerilim, gusül abdesti ile giderilir. Guslederek arınma, insanı kirli olma hissinden kurtardığı gibi arınmış olma duygusu verir ve onu ibadete hazır hâle de getirir.

Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekir mi?

Bir Ayet: "Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedin, ayaklarınızı da topuk kemiklerine kadar (yıkayın)." (Mâide, 5/6)

Gusülden sonra tekrar abdest almak gerekir mi?

Gusül abdesti, aynı zamanda namaz abdestini de içermektedir. Bu sebeple, gusül esnasında namaz abdestini bozan bir durum meydana gelmedikçe, namaz kılmak için ayrıca abdest almaya gerek yoktur. Zira Hz. Âişe (ra), Resûl-i Ekrem’in (sas) guslettikten sonra ayrıca namaz abdesti almadığını rivayet etmiştir (Tirmizî, Tahâret, 79). Abdullah b. Ömer (ra) de; “Hangi abdest gusülden daha umumidir ki!” diyerek gusülden sonra abdeste ihtiyaç olmadığını belirtmiştir. Eğer gusül esnasında, idrar kaçırmak, küçük veya büyük abdest bozmak, yellenmek, vücudun bir yerinden kan çıkması, kadından kocasının menisinin gelmesi gibi bir durum meydana gelirse, gusül abdesti bozulmuş olmayıp yalnızca alınan namaz abdesti bozulmuş olur. Aynı şekilde, idrarını yaptıktan veya çokça yürüdükten ya da uyuduktan sonra gusül esnasında veya sonrasında şehvetsiz olarak gelecek meni, guslü gerektirmese de namaz abdestini bozar.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve nethaberler.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.