Dr. Mehmet Nuri KAYNAR: STK’larda gerek iktisadi gerekse de toplumsal hayatta etkin olması devleti zayıflatmaz, aksine güçlendirir
Dr. Mehmet Nuri KAYNAR: STK’larda gerek iktisadi gerekse de toplumsal hayatta etkin olması devleti zayıflatmaz, aksine güçlendirir
Mehmet Nuri KAYNAR ile Türkiye’nin bilgi toplumuna geçiş süreci, kalkınma da insan faktörünün önemi ve sivil toplum çalışmalarının toplumsal gelişmeye katkısı üzerine röportajı
Dr. Mehmet Nuri KAYNAR: “Sivil toplum kuruluşlarının gerek iktisadi gerekse de toplumsal hayatta etkin olması devleti zayıflatmaz, aksine güçlendirir, köklendirir. ”
Girişimci İş İnsanı, Eğitimci-Yazar Dr. Mehmet Nuri KAYNAR ile Türkiye’nin bilgi toplumuna geçiş süreci, kalkınma da insan faktörünün önemi ve sivil toplum çalışmalarının toplumsal gelişmeye katkısı üzerine röportaj gerçekleştirdik.

KAYNAR: “Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşmasının ve yaşamasının başta gelen unsurları arasında o ülkede sivil toplum kuruluşlarının varlığı, yaygınlığı ve etkinliği önemli bir yer tutar. Medeni cesareti güçlü sivil bireylerden oluşan ve toplumsal faydacılığın şekillendirdiği etkin sivil toplum kuruluşları ülkemizin geleceğinin de teminatıdır. Çağdaş/Modern toplumsal yapılarda demokratik katılımın sürdürülebilir kılındığı, totaliter savrulmalara karşı korunmanın temin edilebildiği en sağlam yol güçlü sivil toplumsallaşmadır. Sivil toplum kuruluşlarının gerek iktisadi gerekse de toplumsal hayatta etkin olması devleti zayıflatmaz, aksine güçlendirir, köklendirir.”
NET HABERLER: Bilgi Toplumuna geçiş sürecimizi değerlendirebilir misiniz? Sizce Türkiye bu değişimin neresinde?
Mehmet Nuri KAYNAR: Dünyada bilginin önemi hızla artarken, “bilgi” kavramı ve “bilim” anlayışı da hızla değişmektedir. Yönetim kavramları farklılaşmakta, çok yaygın bir tanımla “Yönetişim”kavramı yerini almaktadır. Teknolojinin akıl almazilerleyişini gazeteci olarak basın-matbaa alanında dagörüyorsunuz akıl almaz bir hızla ilerlemekte aldığınız elektronik bir cihaz bir kaç gün sonra yenisi, yeni modeli, gelişmiş farklı özellikleri olan başka bir model çıkıvermiş oluyor. Sadece bizde değil tüm Dünya da Küreselleşme denilen şey nedeniyle sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sıkıntıları yaşanmaktadır. Bu küresel güçler sadece ekonomik alanda belirleyici olmakla kalmıyor, sosyal ve kültürel alanlara da etki ediyorlar. Bu gelişmeler aynı zamanda, bilgi toplumu oluşumu sürecini başlatmıştır. Yereli, yerli olanı tahrip eden özelliği olmakla beraber bu değişim sürecine direnememek gibi bir gerçeğin karşımıza dikildiğini yaşıyoruz. Şu bir gerçek ki bu sürece direnmek çok şey kazandırmıyor. Değişime ayak uydurmak gerekiyor.Aksi takdirde ülkemiz ekonomik anlamda dünyanın çok gerisinde kalır. Çünkü bu sürecin ekonomikbüyümeyi hızlandırıcı, sosyal alt yapı hizmetlerinin sunumunu iyileştirici ve kültürel etkileşimi artırıcı etkileri olduğu da görmek lazım.
NET HABERLER: Sanayii devrimi, denilen süreci maalesef Osmanlıdan bu yana ıskaladık. Dediğiniz gibi biz kendi içimizde tartışırken dünyanın çok gerisinde kaldık. Ayak uyduramadık. Sonrada yetişemedik. Hep önde oldular. Türkiye’nin yeni dönemde bu sürecin etkin aktörlerinden olacağını düşünüyor musunuz?
Mehmet Nuri KAYNAR: Kesinlikle inanıyorum.Türkiye sıradan bir ülke değildir. Çok güçlü dayanak noktalarımız var. İtibarlı bir geçmişin temsilcileriyiz. Türkiye sahip olduğu birikimiyle; Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya, Kafkasya ve hatta Afrika üzerindeki nüfuzu ile bölgesinde liderliğe namzet büyük bir güçtür…
KAYNAR: Türkiye sahip olduğu birikimiyle; Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta Asya, Kafkasya ve hatta Afrika üzerindeki nüfuzu ile bölgesinde liderliğe namzet büyük bir güçtür…
Türkiye; Dünyadaki dengelerde söz sahibi olmak için gücünü, iç barışından, halkının çalışkanlığından alacaktır. Halkımız arasında ayrımcılık çıkarmaya çalışanların çabaları boşa çıkacaktır. Art niyetli çevrelerin çabalarına karşılık halkımız; “Büyük bir millet” olduğunu kanıtlayacaktır. Milletimizi millet yapan dinamik, güçlü değerleri ile birbirine daha sıkı sarılacaktır. Büyük, güçlü Türkiye’mizi el ele, gönül gönüle, kardeşçe birlikte geleceğe taşıyacağız.Ekonomi dilinde kredi deniliyor ya. Sicilimiz temiz yani. Dolayısıyla bu sıçramayı gerçekleştirebilecek dünyada ki bir kaç ülkeden biridir Türkiye.
Yalnız babamızın kredisi yüksek biri olması yetmiyor tabii ki bizimde çalışmamız lazım. Bunun için olmazsa olmaz yapılması gereken, bilgi toplumuna geçişin en önemli şartlarından birisi olan bilgiyeyapılacak olan yatırımdır. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmesine en büyük katkı, insan kaynaklarına yapılan yatırım ve alt yapının iyileştirilmesidir. Bu yapabileceğimiz en önemli iştir.
Nitelikli iş gücünün oluşturulmasının temel şarttır.Önce insan yetiştireceğiz. Yetişmiş olan, kendini her ne şekilde olursa olsun ister okullarımızda yetişmiş olsun, isterse biz fark edememişiz de kişi kendini geliştirmiş ve bir şeyler ortaya koymuş bunları mutlaka değerlendirmeliyiz. Herkesi bu sürece dâhiletmenin yöntemlerini geliştirmeliyiz.
Örgün ve yaygın eğitim kurumlarında “hayat boyu öğrenme” yi esas alan bir yaklaşımla, uluslararasıpiyasalardaki rekabet ortamına uyum sağlayabilecekleri, eğitimin her kademesinde zekâişlevlerini geliştiren, araştırmacılığı ve yaratıcılığı ön plâna çıkaran bir eğitim verilmesiyle mümkün olacaktır. Bilgiye ulaşma yol ve yöntemlerini öğreten, etkin bir rehberlik hizmeti içeren, yatay ve dikey geçişlere imkân veren, piyasa meslek standartlarına uygun, üretime dönük eğitime ağırlık vermemiz gerekmektedir.
Ülkemizde demografik yapıda, ailenin niteliğinde, toplumsal dokuda, tüketim anlayışında, insan haklarında, siyasal alanda, bilim ve teknolojide önemli hareketlilikler gözlenmektedir. Doğal olarak, bu hareketliliklerin eğitim sistemine yansıtılması ve “geleceğin dünyası” nın gerekliliklerinin algılanabilmesi gerekmektedir.
NET HABERLER: Anladığım kadarıyla değişimin en önemli ayağının eğitim olduğunu düşünüyorsunuz.Eğitim sistemimizde yapılması gereken değişimler sizce nedir?
Mehmet Nuri KAYNAR: Müsaade ederseniz bir eğitimci olarak bunu resmi tespitlerle cevaplamaya çalışayım. Devletimiz VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planında Eğitimin kendinden beklenen fonksiyonlarını şu başlıklar altında belirledi.
* Her çocuğun eğitim sistemine girmesinin ve gelişimini sürdürmesinin sağlanması,
* Çocuğun okul kurumu vasıtasıyla toplumsallaşmasının sağlanması ve bu çerçevede eğitimin demokrasi ilişkisinin kurulması,
* Ekonominin iş gücü talebiyle eğitim sisteminin arzının uyumlu hâle gelmesi,
* Toplumda dikey hareketliliğin bir yolu olarak fırsat eşitliğini sağlayan bir kanal olarak çalışması,
Eğitimin yukarıda belirtilen fonksiyonlarını yerine getirilebilmesinin belli başlı ön şartları da şöyle sıralanabilir:
* Öğretim programlarının yenilenmesi
* Öğretmenlerin hizmet öncesi ve hizmet içinde niteliklerinin arttırılması
* İnternet alt yapısının tüm okullarda sağlanması
* Tüm okullarda normal öğretime geçilmesi
* Öğretmen statüsünün yükseltilmesi
* Anne-babaların bilinçlendirilmesi
* Okulların fizikî şartlarının iyileştirilmesi
* Bilgi teknolojilerinin okullarda hayata geçirilmesi
Öğretim programlarının çağdaş ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, diğer şartlara zemin oluşturması bakımından önceliklidir. Bunları gerçekleştirmemiz lazım. Atılan adımlar yerindedir. Elbette çok önemlidir. Ancak yetersizdir. Yolumuz doğrudur.Adım atılmıştır. Ancak adımlarımızı hızlandırmamız gerekmektedir. Bunun içinde çalışmalıyız. Herkes bu sürece katkı sağlamalı, elinden geleni yapmalı, çaba harcamalıdır. Bu bizim için Tabirim umarım yanlış anlaşılmaz konunun önemini vurgulamak için bu ifadeyi kullanıyorum. Bu iş bizim için İstiklal mücadelesi kadar önemli ve o derece hayati bir konudur. Başta sorduğunuz soruya daha açık bir cevap olsun diye şöyle bitireyim. Ülke olarak bu süreci hızla yakalarsak, bilgi eksenine oturursak. İnanıyorum ki gelecekte Türkiye, süreçlerde rol verilen aktör değil. Rolleri dağıtan senarist olacaktır. Belirleyici güç olacaktır.
NET HABERLER: Kalkınmada en önemli etkenin insan olduğunu ve insanın eğitimi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Mehmet Nuri KAYNAR: İnsanlık tarihi boyunca eğitimin başlıca ve en önemli hedefi, insanı en iyi biçimde yetiştirerek, kendisine ve çevreye yararlı ve üretici duruma getirmek, insan olmanın onurunu paylaşan sağlıklı bireylere dönüştürmek olmuştur.
Kuan-TZU adlı Çinli Filozofun, eğitimin, toplumların yaşamındaki önemini vurgulayan şiirsel anlatımını sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik, on yıl sonrası ise tasarladığın,
Ama, yüzyıl sonrası ise düşündüğün, halkı eğit.
Bir kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez ürün verir,
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen halkı.
Balık verirsen bir kez doyurursun halkı,
Öğretirsen balık tutmasını hep doyar karnı!"
Bizler de insanlarımıza balık tutmayı öğretmeliyiz.
Bilgi toplumu olarak adlandırılan yeni dönemde, süreç, amaç ve yapı yönünden eğitim sistemlerinde değişim ve yeniden yapılanma zorunluluğu doğmuştur. Değişen koşullar, kişilere kendilerini bir bütün olarak sorgulamak, kendilerine yatırım yapmak, yerel özellikleri ile evrensel dünya arasında bağ kurabilecek donanıma sahip olmak sorumluluğu yüklemiştir.
İnsanlar, bir yandan yapabileceklerinin en iyisini yaparak kendilerini aşmak, diğer yandan kişisel ve iş yaşamlarında, yeni dönemde dünyanın etkin üyeleri olmak için mücadele etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Hem yerel değerlerimizi korumalı ve gelecek kuşaklara aktarabilme yöntemlerini geliştirmeli hem de dünya ya evrensel bakabilmeliyiz.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, nitelikli insan gücünün makine ve teknolojiden daha önemli bir öğe olduğunu fark eden yöneticiler, kurumlarına nitelikli işgücü yetiştirmek için pahalı eğitim programları düzenlemeye başlamışlardır. Günümüzde giderek yoğunlaşan küresel rekabet karşısında organizasyonların; başarılı olmak ve varlıklarını sürdürebilmek amacıyla nitelikli işgücü sağlama bakımından birçok yeni yönetim yöntem ve tekniklerine yöneldikleri görülmektedir.
Örnek olarak son zamanlarda Çin, ülke içinde eğitim ve yatırım faaliyetlerine ağırlık vermekle birlikte aynı zamanda, yurt dışındaki eğitimli genç nüfusunu da ülkeye hizmet etmek üzere geri çağırarak, bu eğitilmiş nitelikli kadrolarına bağlı olarak uluslararasırekabette yaptığı çıkışla gelişmişlikte İngiltere, Almanya ve belki pek yakında ABD’yi bile geride bırakabilecek bir potansiyele ulaşmıştır.
NET HABERLER: Sizin ifadelerinizden Israrla “Önce İnsan” vurgusunu ön planda tuttuğunuzu görüyorum. Bu konu neden bu kadar önemli biraz daha açabilir misiniz?
Mehmet Nuri KAYNAR: Bilindiği üzere, insan kaynağı iktisat biliminin üzerinde önemle durduğu üretim faktörlerinden birini teşkil etmiştir. Fiziksel sermaye ve doğal kaynaklar üretimin pasif faktörleridir; insan ise sermayeyi harekete geçirerek, doğal kaynakları keşfederek; sosyal, ekonomik, siyasal organizasyonları oluşturarak ulusal gelişmeye katkıda bulunan ve yön veren aktif bir etkendir.“İnsana yatırım” esasen şu alanları kapsamaktadır.
Bunlar, eğitim ve sağlık dır. Bu alanlara yapılan harcamaların dengeli bir şekilde gerçekleştirilmesi durumunda insan kaynağından gerektiği şekilde yararlanmak mümkün olabilmektedir. Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki, insana yatırımın temelini eğitim harcamaları oluşturmaktadır. Eğitim yatırımları sadece az gelişmiş ülkeler yönünden değil, aynı zamanda ileri sanayii ülkeleri yönünden de üzerinde önemle durulan bir konudur. İleri sanayi ülkelerinin gelişme nedenlerini araştıran bazı iktisatçılara göre; bu sanayii ülkelerinin hızla gelişme nedenlerinden biri, bu ülkelerde GSMH’nın % 2’sini aşan bir kısmının devamlı olarak eğitim ve araştırma harcamalarına ayrılmasıdır.
Bir ekonomideki insan gücünün nitelik ve niceliği, o ekonominin değişik sektörlerindeki fiziksel sermayenin nitelik ve niceliği ile üretimde kullanılan teknolojinin yapısına ve düzeyine dayanmaktadır. Ekonomideki hızlı değişimler, gelişmiş fiziksel sermaye ve nitelik ve nicelik bakımından yeterli insan sermayesini gerektirmektedir. Dolayısıyla ekonomideki insan gücünün yeni ve ileri teknolojilere dayalı üretim süreçlerini başarıyla gerçekleştirebilmesi için hizmet öncesinde nitelikli bir eğitim alması, iş hayatında ise sürekli olarak önceki eğitimine ilave eğitim görmesi gerekmektedir. Bilgi artışı ve buna dayalı teknolojik gelişim uzmanlık alanlarının daha da çeşitlenmesine neden olmuştur.
İnsan kaynaklarının formasyonu modern örgün eğitim sisteminin en önemli işlevlerinden biridir. Dünyadaki bu hızlı gelişmenin ve gelişimin yarattığı sanayileşmenin yeni ve uygun bir eğitim sistemine gereksinme duyacağı çok açıktır. Bu durum eğitimin bireyleri gelecekteki üretken işlerin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatması gerektiği anlamına gelmektedir. Makro açıdan bakıldığında ise, eğitimin bu bilgi ve becerilere sahip insanları sadece yeterli sayılarda değil, aynı zamanda üretim tekniklerine, toplumsal yapılara ve örgüt kalıplarına uygun niteliklerde yetiştirmesi gerekmektedir. Eğitim, insan kaynaklarının beceri ve üretkenlik kapasitesini geliştirme yoluyla ulusal gelirin büyümesine önemli katkılarda bulunabilmektedir.
NET HABERLER: “İnsana yapılan yatırım pahalı, ancak cehaletin maliyeti daha pahalıdır”diye bir söz vardır.
Mehmet Nuri KAYNAR: Kesinlikle öyle. Ebettekieğitim yatırımları geri dönüşü zaman alıcı bir süreçtir. Ancak, yapılan araştırmalar ulusal gelirdeki artışın bir bölümünün işgücünün eğitim düzeyindeki artışla açıklanabileceğini göstermiştir. Örnek olarak Hector Correra, 1909-1949 yıllarında ABD’de eğitimin, ekonomik gelişmenin önemli bir göstergesi olan GSMH’ya olan katkısını araştırmış ve bundaki artışın %5.3’ünü işgücünün eğitim düzeyindeki artışa bağlamıştır. Aynı şekilde E. Denison tarafından 1929 ile 1957 yılları arasında yapılan ve The Sources of Economic Growth in The United States adlı çalışmasında yer alan araştırmasında, ulusal gelirdeki kişi başına düşen artışın %21’nin işgücünün eğitimine, %36’sının da bilgi artışına bağlıolabileceği anlaşılmıştır. Ayrıca beşeri sermaye kuramının öncülerinden Shultz da eğitim ve ekonomi arasındaki ilişkiler konusunda benzer sonuçlara ulaşmış, eğitime dolayısı ile insana yapılan yatırımın fiziksel sermayeye yapılandan 3.5 kat daha etkili olduğunu öne sürmüştür ( Koşan, 2003).
Benzer araştırmalara göre, işgücünün eğitim düzeyindeki artışının ulusal gelirdeki artışa gelişmişülkelerden İngiltere’de %12, Kanada’da %25, gelişmekte olan ülkelerden Arjantin’de %16, Meksika, Brezilya ve Venezüella’da ise %1-3 gibi bir oranda yansıdığı görülmektedir. İnsana yapılan yatırım hem bireye hem de topluma ekonomik ve sosyal bakımdan yarar sağlamaktadır.
Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için üç ülkeyi örnek verebilirim.
Birincisi Japonya, sözü edilebilecek bir sanayi hammaddesine ve yer altı kaynaklarına sahip olmamasına rağmen bugün en gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır. Bu gelişimde en önemli etken ise insan öğesidir.
İkinci bir örnek olarak da, İkinci Dünya Savaşı' ndan yenik çıkan ve büyük kentleri önemli derecede hasar gören Almanya' yı verebiliriz. Almanya' nın kısa zamanda mucizevi bir şekilde kalkınmasında iyi eğitim görmüş halkı en büyük rolü oynar.
Üçüncüsü ise Rusya,1990 yılların başında büyük bir değişimle kominist sistemden, liberal sisteme yönelen ülkede ilk birkaç yıl şaşkınlık yaşanarak kısmi savrulmalar olsada çok kısa bir sürede toparlanmayı başarmışlar ve tekrar uluslararası itibarına kavuşmuştur. Bunda en büyük dayanağı olan eğitimli insanlarının payı vardır.
NET HABERLER: Toplumda STK faaliyetleri neden önemlidir?
Mehmet Nuri KAYNAR: Çağdaş/Modern toplumsal yapılarda demokratik katılımın sürdürülebilir kılındığı, totaliter savrulmalara karşı korunmanın temin edilebildiği en sağlam yol güçlü sivil toplumsallaşmadır. Sivil toplum kuruluşlarının gerek iktisadi gerekse de toplumsal hayatta genişlemesi, güçlenmesi devleti zayıflatan değil aksine güçlendiren, köklendiren olgulardır. Sivil alanların güçlenmesi her türlü toplumsal gelişmenin ihtiyaç duyduğu sosyal sermayeyi de geliştirir. Sosyal sermayesi zayıf olan toplumların iktisadi yönden sahip oldukları en yüksek kaynakları bile verimli değerlendirmeleri mümkün değildir. Güçlü, etkili bir TÜRKİYE: İktisadi ve sosyal hayatın dengeli düzenlenmesiyle sağlanabilir. Küreselleşmenin ortaya çıkardığı tehditler ve imkânlar sivil toplum kuruluşlarının da yerelden küresele ulaşan bir zincir içerisinde dayanışmasını zorunlu hale getirmektedir.
Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşmasının ve yaşamasının başta gelen unsurları arasında o ülkede sivil toplum kuruluşlarının varlığı, yaygınlığı ve etkinliği önemli bir yer tutar.
Batılı ülkelerde sivil toplum katılımı ülkemizle kıyaslanmayacak derecede yüksektir. Bir örnek verecek olursak; nüfusu 8 milyon 875 bin olan İsveç’te yaklaşık 36 milyon Sivil Toplum Kuruluşu üyesi bulunmaktadır. Bu rakam ( 15 yaş ve üstünü temel alırsak ) bize ortalama bir kişinin en az 6-7 farklı sivil toplum kuruluşuna üye olduğunu göstermektedir. Ülkemizde ise sivil toplum kuruluşlarına katılma oranı değil nüfusumuzu birkaç kez katlamak, mevcut nüfusun % 10 ‘una bile karşılık gelmemektedir.
Düşünme ve düşündüğünü ifade etme konusunda öz güven kazanmış toplumlar “bana neci” olmazlar, “neme lazımcı” davranmazlar. Çevrelerindeki, ülkelerindeki, hatta dünya genelindeki insanlığı rahatsız eden konularda ortak hareket etme bilinci ve duyarlılığı göstererek tepkilerini dile getirmeye ve kamuoyu bilinci oluşturmaya çalışırlar. Bunların yapılmadığı, yani yanlışa yanlış denilmediği durumlarda ise, sorunlar yığılır yığılır ve toplumsal felaketlere neden olur. Öyle bir felaket ki, benim suçum yok deyip dışında da kalamayız. Hepimizi önüne katıp götürecek, etkileyecek sonuçlar doğurur. “Bana neci” likten ve “neme lazımcı” lıktan uzak, duyarlı toplum, güçlü devlet yapısının da teminatıdır. Medeni cesareti güçlü sivil bireylerden oluşan ve toplumsal faydacılığın şekillendirdiği etkin sivil toplum kuruluşları bu ülkenin geleceğinin de teminatıdır.
KAYNAR: Medeni cesareti güçlü sivil bireylerden oluşan ve toplumsal faydacılığın şekillendirdiği etkin sivil toplum kuruluşları ülkemizin geleceğinin de teminatıdır.
Kanuni Sultan Süleyman, arkadaşı, sütkardeşi, “hocam” diye hitap ettiği Yahya Efendi’ye bir mektup yazarak, önce devletin eriştiği muazzam gücü anlatır ve ardından da mektubun sonuna şu soruyu ilave eder: “Bu devletin yıkılışında en çok ne etkili olacaktır?”
Mektubu okuyan Yahya Efendi, kalemi eline alır ve sorunun hemen altına şunu yazar: “Bana ne!”
Mektubun cevabını merakla bekleyen Kanuni cevabı görünce irkilir. Hazret bize kırıldı herhalde bir ziyaret edelimde gönlünü alalım diye düşünerek, Yahya Efendi’nin ziyaretine gider. Hocam bir kusurumuz mu oldu? Neden sorumuza cevap vermediniz? Deyince, Yahya Efendi: “Hünkârım ben sizin sorunuzu cevaplandırdım” der. Şaşkınlığı artar, “Nasıl yani?” diyen Kanuni’ye; “Bu muazzam devleti bana necilik yıkacaktır”, diye cevap verir ve devam eder: “İnsanlar çevresine duyarsız olacak, sorunlar çoğalıp içinden çıkılmaz hale gelecek, duyarsız olan millet, yönetenleri ikaz etmek için çaba harcamayacaktır. İşte bu durum devleti Aliye’nin çöküşüne zemin hazırlayacaktır.
Sizce bu kehanet mi? Yoksa Tarihten ders alan hikmetli bir tespit mi?
NET HABERLER: Ne yapabilirim? Elimden ne gelir ki? Gibi sözlerle çok karşılaşıyoruz. Siz bu işi çözmüş görünüyorsunuz. Sivil Toplum Kuruluşlarına yaygın kanaatin ötesinde bir anlam yüklüyorsunuz.
Mehmet Nuri KAYNAR: Kesinlikle evet. Yakın gelecekte gönüllü teşekküller, sivil inisiyatifler çok daha etkili ve yönlendirici olacaktır. Bunun için herkes Sivil toplum kuruluşlarında aktif görevler almalı, yaşadığımız toplumun sorunlarının çözümünde elimizden geldiğince katkı sağlamalıyız. Sivil Toplum Kuruluşlarında yer alma nedenimiz : “Ortak Paydamız: Toplumsal Fayda”
KAYNAR: Yakın gelecekte gönüllü teşekküller, sivil inisiyatifler çok daha etkili ve yönlendirici olacaktır. Bunun için herkes sivil toplum kuruluşlarında aktif görevler almalı, yaşadığımız toplumun sorunlarının çözümünde elimizden geldiğince katkı sağlamalıyız. Medeni cesareti güçlü sivil bireylerden oluşan ve toplumsal faydacılığın şekillendirdiği etkin sivil toplum kuruluşları ülkemizin geleceğinin de teminatıdır.Güçlü bir Türkiye için etkili, güçlü sivil toplum yapılanmalarına da ihtiyaç vardır.
oluşturmak olmalıdır. Ülkemizin geleceği olan gençliğimize daha güzel bir gelecek oluşturmak, oturduğumuz yerden dövünüp yakınmakla olmuyor.
Toplumun her kesimi bu ortak fayda için çalışmalı, gayret göstermelidir. Siyasi partilerimiz Türkiye’nin demokratik geleceğinin teminatıdır. Hepsine Türk demokrasisini geliştirmeleri için siyasi hayatlarında başarılar diliyoruz. Evet, ama daha önce debelirttiğim gibi güçlü bir Türkiye için etkili, güçlü sivil toplum yapılanmalarına da ihtiyaç vardır.
Kültürel, sosyal, sanatsal, iktisadi toplumun her alanında faydalı işleri yapma azminde, zararlı her işin de karşısında olan çokça Sivil Toplum Kuruluşlarına ihtiyaç olduğu aşikârdır. Toplumsal her alanda bencil, ben merkezli bakış açısı yerine “BİZ” anlayışını oluşturmamız gerekiyor. Bunun için tüm imkânlara sahip olduğumuzu düşünüyorum. Birlik olunca, birlikte olunca aşılamayacak güçlük yoktur.
Amacımız; kendimizi geliştirmeye, gerçeği öğrenmeye birlikte yönelmek olmalıdır. Kendimizin ve toplumumuzun mutluluğunu elde edebilme yolunda çalışmaktır. Bunun için araştırmak, öğrenmek, öğrendiklerimizi yaymak sorumluluk ve sevincini çevremizle paylaşmaktır. Yakındığımız birçok konunun ortak olduğunu biliyoruz. Sadece yakınma/dövünmelerimizin hiçbir çözüm getirmeyeceğini de biliyoruz. Sağlıklı, gerçekçi çözümler için problemlerin doğru belirlenmesi, çok iyi bir durum değerlendirmesinin yapılması, sorunların tespit edilmesi elbette önemlidir.
Toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışmalıyız. Yaşamın içinde, proje ve çalışmaları ile kendini kanıtlayan sivil toplum yapılanmaları oluşturmalı ya da mevcut olanların içerisindeaktif görevler almalıyız.
Şurası bir gerçektir ki gelecek bir tasarımdır ve ancak geleceğini planlayabilen toplumlar yarınlarda daha mutlu ve daha güçlü olacaklardır. Geleceğin tasarlanması ise geçmişin birikimlerinden yararlanabilen, millet bilinci yüksek; toplumsal hafıza zafiyetleri olmayan milletlerin işidir. Gelecek tasarımı, günümüzde bir bilim dalı haline gelmiş ve düşünce kuruluşu olarak tanımlanan bir takım stratejik araştırma merkezlerinin araştırma konusu olmuştur. Bu kuruluşlar geleceğe dair senaryoları, politikaları, stratejileri eğitim zemininde ortaya koyup geliştirmektedirler.
KAYNAR: Toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlamaya çalışmalıyız. Yaşamın içinde, proje ve çalışmaları ile kendini kanıtlayan sivil toplum yapılanmaları oluşturmalı ya da mevcut olanların içerisinde aktif görevler almalıyız.
Ülkemizin ve işletmelerimizin küresel ortamda etkin olabilmeleri ve rekabette baş edebilmeleri için bilgi stratejik bir kaynaktır. STK ile amacımız; bireysel ve toplumsal sorunların çözümünde bilgiye dayalı çözüm önerileri oluşturmak, bilimsel düşüncenin gelişmesine katkı sağlamak olmalıdır.
Bütün dünya halklarının mutlu geleceğinin “Bilgi Temelli Kalkınma” yöntemleri ile mümkün olacağına inanmaktayız. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de “BİLGİ” tüm organizasyonlar için önemli ve vazgeçilmez stratejik bir güçtür. Yeni stratejiler geliştirebilmenin de temelinde bilginin etkin kullanımı yer almaktadır. Bilimsel bilginin insanlığın faydasına kullanımı da ancak eğitimli insanlarla mümkündür.
KAYNAR: STK’lar ile Amacımız; Bireysel ve toplumsal sorunların çözümünde bilgiye dayalı çözüm önerileri oluşturmak, bilimsel düşüncenin gelişmesine katkı sağlamak olmalıdır.
NET HABERLER: Efendim keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ediyoruz.
Mehmet Nuri KAYNAR: Kıymetli basınımızın temsilcisi olarak sizin nezdinizde bütün yazılı ve görsel medyamıza faaliyetlerimizi takip ederek kamuoyunun etkinliklerimizden haberdar olmasını sağladığınız için ben de sizlere teşekkür ediyorum.I
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.