Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

MUSA KARADEMİR: KÜRESEL OYUNCU OLMANIN BEDELİ NEDİR?

 “Türkiye’nin dünyada global bir

 “Türkiye’nin dünyada global bir oyuncu olması gerektiğine” ilişkin yazılar yazdım. Bunun nedeni olarak da üçüncü bin yıla girerken, dünyada dengelerin değişmesi ve kurulan yenidünya düzenin de Türkiye’nin rol model olmasını gösterdim.

Gerçekten de Türkiye, gerek Ortadoğu’da gerek Afrika’da, gerekse Orta Asya’da güçlü bir oyuncu olmak zorundadır. Bu “tarihsel bir zorunluluktur”. Bunun için de güçlü devlet geleneği, tarihi birikimi yeterlidir. Üstelik bin yıldan fazla zamandır da bu bölgeye hükmetmiştir. Ayrıca Türkiye din bağlarıyla Ortadoğu’ya, kan bağları ile Orta Asya’ya göbeğinden bağlıdır.

ABD Başkanı Bill Clinton 1999 Kasım’ın da Türkiye’yi ziyareti sırasında yaptığı çeşitli konuşmalarda; “20. yüzyılı Osmanlı Devletinin parçalanması şekillendirdi, 21. Yüzyılı ise Türkiye’nin geleceği belirleyecek” demişti.   

Gerçekten de Türkiye kendi geleceğini doğru biçimlendirirse ve dış dünyayı doğru algılar ve tanımlarsa, bu metaformozlar (değişim), yeni yüzyılda Türkiye’yi lider ülke yapabilir. Üstelik Türkiye’nin elinde bu bölgede kullanabileceği iki önemli kart vardır: İslam ve Türklük.¹

Ancak bu iki kartı yerinde ve zamanında doğru oynamak gerekir. Zira yapılacak muhtemel hatalar, çözülmeyi ve düşmanlığı beraberinde getirecektir.

21. Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Geldiği Duruma Kısa Bir Bakış

Türkiye Lozan Antlaşması sonrası tam bağımsız bir ülke konumunda iken, 1940’dan itibaren Batı yanlısı bir tavır takınmış ve Batı’nın önemli kurumlarına (NATO, Avrupa Konseyi, BM gibi) üye olmuştur. Bu konumlandırma esasında, küresel komünizmden ve Sovyetler Birliği’nin olası işgalinden duyulan kaygıdan kaynaklanıyordu. Yükselen yeni değer de ABD idi. 

Türkiye bir yandan tavrını Batı’dan yana koyarken, bir yandan da İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan Soğuk Savaş döneminde, Batı’nın uç karakolluğunu üstlenmiştir. ABD’nin “çevirme politikası”nda da önemli misyonlar üstlenmiştir. 1990’larda Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte, dünya dengeleri değişmiş, globalleşme hız kazanmıştı.

Globalleşme ile birlikte, artan küresel güç kavgası, beraberinde yeni bir soğuk savaş konseptini ortaya çıkarmıştır. Global ekonominin ağırlığının iyiden iyiye hissedildiği böyle bir ortamda, dünyadaki güç olgusu, Doğu’ya doğru (Atlantik’ten Pasifk’e) kaymaya başlamış, Çin büyüyen ekonomik güç olmaya ve dünya siyasetinde dengeleri değiştirmeye başlamıştır. Üstelik küreselleşmenin bir üst boyutu, dijital çağ dönemidir ve siber savaşlar, yapay zekalar, nesnelerin interneti geleceğimizi, bambaşka yere taşımaktadır.

Güçlü Türkiye’nin Bölgesel Rolü

Türkiye, uzun bir uykudan uyanmıştır. Batı yanlısı ve Batı’nın her istediğine evet diyen ve Ortadoğu, orta Asya ve Akdeniz’de olanları sadece izleyen Türkiye, son dönemde stratejik derinliği olan bölgesel oyuncu olmaya namzettir. Türkiye’nin geliştirdiği yeni politika konsepti, tarihin akışını normalleştirme sürecidir. İlginç bir süreç yaşıyoruz.

Osmanlı’nın parçalanışı ve genç Cumhuriyetin doğuş süreci sonrası, tarihe yeniden dönmemizi ve rol model olmamızı gerektiriyor. Kısacası tarihin normalleşme sürecine katkıda bulunmalıyız. Bugün Türkiye; Balkanlar, Kafkaslar, Karadeniz, Ortadoğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Akdeniz ve Avrupa’da olan bir devlettir. Yüz yıl öncesinden başlayarak, Osmanlı Devletinden, ulus devlete gidişin izlerini görmek mümkündür. Soğuk Savaş sonrası büyük bölünmeler ortadan kalktı. Şimdi dünya dengeleri yeniden kuruluyor. Türkiye yenidünya düzeninde pasifist (karışmazlık) olamaz.

Bölgedeki Güç Dengesi ve Bilek Güreşi

Özellikle “Arap Baharı” denilen ve Batı’nın dünyayı yeniden şekillendirmesi² olarak düşünülen gelişmeler karşısında suskun ve statik kalmak Türkiye’nin zararınadır. Tunus, Libya, Mısır’da düzen yeniden kuruldu. Sıra Suriye’de. Geçmiş senelerde Ukrayna’daki Turuncu Devrim, Gürcistan’daki Kadife Devrim gibi süreçlerde bu oyunun parçalarındandır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin de temelinde Batı’nın Rusya ve Çin2e karşı yeni bir çevirme politikası yatmaktadır.

Çin, (hatta Hindistan) hem ekonomik, hem de siyasi alanda güçleniyor. ABD’nin bu dönemde zayıflaması, Rusya ve Çin’in ABD’nin bölgedeki oyununu bozmak için bir fırsat olarak görülüyor. Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ABD yanlısı politika izlerken, Suriye ve İran, Rusya ve Çin’in yanında yer almaktadır. Türkiye ise denge politikası (balance policy) gütmektedir.                   

Sonuç

Türkiye hızla büyüyor, dünyadaki enerji kaynaklarının tam merkezinde bulunuyor. Jeo stratejik ve jeo politik olarak, Batı’nın bu bölgede tek başına cirit atmasına izleyici kalamaz, kadükleşemez.

Nasıl ki diplomasi masa başında mutlak çıkarların, paylaşım savaşı ise masada olmak da o denli önemlidir. Türkiye Bölgede gücünü ve otoritesini pekiştirmek için ciddi adımlar atıyor. Buna süratle devam etmelidir.

20. yüzyılın Hasta Adamı’ndan, 21. yüzyılın bölgesel, hatta global güç ülkesine doğru gidiyoruz. Ekonomik ve siyasi gelişmelerin rekabete dönüştüğü bu oyunda yer almaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Nasıl ki 20. yüzyılı Osmanlı’nın çöküşü belirlediyse, 21. yüzyılı da Osmanlı’nın yeni Cumhuriyet çocukları şekillendirecektir.   

Hnr. Dr. Musa Karademir

BDU Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkanı

United Kingdom EODP Türkiye Başkanı ve İyi Niyet Büyükelçisi

TÜRFED Federasyonu Kurucu Genel Başkanı

TÜKON Tüketiciler Konfederasyonu Kurucu Genel Başkan Yrd.

————————————

¹ Türkler Anadolu’ya göç sırasında İslamiyetle tanıştılar ve bu dinin ciddi anlamda koruyucusu ve kollayıcısı oldular. Bu açıdan “İslam” önemli bir karttır. Türklük ise bir etnik kavramdan ziyade Orta Asya’dan gelen ve kavimler halinde yaşadığımız bir topluluğun adıdır. Orta Asya’dan göç ederken zaten Türklük kavramı vardı. Bundan dolayı Türklük kavramı Orta Asya Türk Devletleri için ciddi bir kavramdır.

² Medeniyetler Çatışması, Büyük Ortadoğu Projesi, Medeniyetler İttifakı, Arap Baharı gibi gelişmeler, Başta ABD olmak üzere, Batı’nın Ortadoğu ve Orta Asya bölgelerine yeniden şekil vermek amacıyla hazırlanan senaryolardır. Bu senaryoları gerçekleştirmek için de farklı dini gruplar, etnik yapılar (etnisite), aktivistler, kalemşörler, akademisyenler, hükümetler, terör örgütleri kullanılmaktadır.