Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

MUSA KARADEMİR’DEN DERİN DÜŞÜNCENİN PERSPEKTİFİ: DÜNYAYI YÖNETME SANATI

DERİN DÜŞÜNCENİN PERSPEKTİFİ: DÜNYAYI

DERİN DÜŞÜNCENİN PERSPEKTİFİ: DÜNYAYI YÖNETME SANATI

İnsanlık, var olduğu günden bugüne kadar geçen binlerce yıl içinde, kavimler ve topluluklar halinde yaşadı. Kavimler önce imparatorluklara, sonra da ulus devletlerine dönüştü. Güçlü olan ayakta kaldı, zayıf ise doğal seleksiyona uğradı. İlkel toplumlardan, karmaşık toplumlara geçiş içinse binlerce yıl gerekti. Güçlü olan ön planda olmak yerine, arka planda kalarak, gücünü sakladı. Günümüzde ise güç, gösteri haline dönüştü ve “üst akıl” olarak, metaforlaştı. Yaşadığımız dünyanın geldiği nokta, bizi gerçekte kimin yönettiğini ve bizi nereye götüreceğini sorgulamamıza sebep oluyor. Dünyayı yönetme sanatı kimin elinden çıkıyor? Buna yakın perspektiften bakmak gerekir.   

İsrail’in Dini Açıdan Tarihsel Anlayışı

İsrailoğulları (Yahudiler) tarihte bilinen ve tüm semavi dinlerin kitaplarında adı geçen eski bir kavimdir. Bu kavim yaratıldığında Allah’ın seçilmiş kullarıydı. Allah İsrailoğulları’na her zaman yol gösterdi. Hatta Mısır’da Firavunun zulmünden kurtardı ve onlara Kenan Diyarı2’na gönderdi. Ancak İsrailoğulları, Allah’a karşı geldi ve Allah tarafından lanetlendi. Bu konuyla alakalı özellikle Kuran-ı Kerim’de pek çok ayet vardır. Ancak İsrailoğulları tarihin bu diyalektiğini kabul etmediler ve hala kendilerini Allah’ın seçilmiş kulları olarak görürler. En büyük ideaları ise vaad edilmiş topraklar olan Kenan Diyarı’nı tümüyle ele geçirmektir. İsrailoğulları, bu ideayı gerçekleştirmek için asırlardır bıkmadan, usanmadan ve her yolu mübah sayarak mücadele veriyorlar. Bu mücadelenin zaferlerinden -belki de en önemlilerinden- biri de İsrail devletinin kurulmasıdır. Zira asırlar boyunca İsrailoğulları, devlet kuramadı. Çeşitli coğrafyalarda küçük kavimler halinde yaşadılar. Taki 2. Dünya Savaşı’nın bitimine kadar…

Osmanlı Devletinin parçalanması ve yerine Türkiye devletinin kurulmasından sonra, bugünkü İsrail toprakları, Misak-ı Milli sınırları dışında kaldı. 2. Dünya Savaşı atmosferindeki puslu hava, İsrail Devleti’nin doğmasına neden oldu. Sonrasında ise 1948 yılında, İsrail Devleti’ni vaad edilmiş toprakların (eski Osmanlı toprakları) bir kısmında kuruldu. Hemen akabinde de genişlemek üzere, Ortadoğu’da çeşitli ülkelerle savaşa girdi. (Arap İsrail Savaşları) İsrail’in temel devlet politikası, Kenan Diyarı olarak bilinen ve vaad edilmiş toprakların tamamını ele geçirmektir. Bu toprakların bir ucu Nil, diğer ucu ise Fırat nehirleridir. Dolayısıyla bu bölgenin tamamı İsrail’in kurmayı hayel ettiği “Büyük İsrail Devleti”nin topraklarıdır. Bu toprakların simgesi ise İsrail bayrağında gizlidir.

İşte İsrailoğulları, tarihin derinliklerinden gelen bu anlayışlarıyla kendilerini Allah’ın seçkin kulları olarak görürler ve Kenan Diyarı’nı da Büyük İsrail Devleti’nin toprakları sayarlar. Bu idealler uğruna da dünyaya her alanda egemen olmaya çalışmaktadırlar. Dünyanın efendiliğini kendilerinde doğuştan var sayan İsrailoğulları dünyayı yöneten gücü elinde bulundurmaktadır. Bu gücü korumak ve daha da hâkim kılmak için pek çok ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel, askeri, bilimsel, teknolojik ve toplumsal alanlarda kişileri, kurumları, istihbarat örgütlerini kullanmaktadır. İsrail’in gizli anlayışına göre, tüm insanlık İsrail’in uşaklığını3 yapmalıdır. Ancak bu anlayışı orta yerde söylemek ve uygulamak tüm insanlığın tepkisini çekecektir. Bunu gizli yapmanın pek çok yolu, yöntemi ve stratejisi vardır ve İsrail yenidünya düzeni ve globalizm maskesi altında, bunu gerçekleştirmeyi başarmıştır.

Bugün insanlık, adeta buna hizmet etmektedir. Yenidünyanın kurgusu bu temeller üzerine kurulmuştur. Gelin hep birlikte bugünün yenidünya düzenine bir bakalım ve nereye, kime ve neden hizmet ettiğimizi görelim…

Dünyanın efendiliğini kendilerinde doğuştan var sayan İsrailoğulları dünyayı yöneten gücü elinde bulundurmaktadır. Yaklaşık iki yüzyıl öncesinden başlayan gücü eline geçirme serüveninde son altmış yıl zirve sayılmaktadır. Bugün ise o zirveyi korumak ve daha da geliştirmek için bütün paradigmalar zorlanmaktadır.  İsrailoğulları (Yahudiler) gücü korumak ve daha da hâkim kılmak için pek çok alana hükmetmektedir. Bunların başlıcaları ise ekonomi, siyaset, toplum, kültür, askeri güç, bilimsel ve teknolojik araştırmalar, medya, sinema, sosyal medya, internet platformları, insan psikolojisi, strateji vb.dir. Ayrıca bu alanlarda yapılan çalışmalara hizmet edecek kişiler, kurumlar, devletler, siyasi yapılar ve istihbarat örgütleri de kullanılmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Varlığı

ABD gizli İsrail Devleti’dir. İsrail, tarih boyunca dağınık ve devletsiz bir toplum olarak yaşamıştır. Eskidünya’da4 kendine yurt bulamayan Yahudiler, çeşitli bölgelerde (Osmanlı Devleti, Rusya, İspanya, Almanya, Fransa, İngiltere gibi çeşitli devletlerde) küçük gruplar halinde yaşamışlardır.Yahudiler, yaşadıkları bölgelerde ağırlıklı olarak ticaretle uğraşmışlar ve o ülkelerin bürokrasisinde görev almaya çalışarak, yönetimsel gücü ellerinde bulundurmaya çalışmışlardır. Ticaretle uğraşı ise ekonomik güç anlamına geliyordu. Ayrıca, Anaerkil bir toplum olan Yahudiler, soy evliliği5 yapmak suretiyle de asimile olmamaya özen gösteriyorlardı. Siyonizm6 ise en büyük idealarıydı.Asırlarca asimile olmadan, çeşitli ülkelerde, sorun çıkarmadan yaşayan Yahudiler, Coğrafi Keşiflerin yarattığı iklimi iyi değerlendirerek, yenidünya’nın kapılarından hızla içeri girdiler.

İngiliz Kolonileri olarak bilinen bu kolonilerin aslında, Yahudi tüccarlar ve ticaret adamları olduğu bilinmektedir. İşte koloniler aracılığı ile Yenidünya’ya gelen Yahudiler, Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucusu oldular. Siyasi ve ekonomik alt yapıyı oluşturdular. Amerika Kıtası’nda yerli ırklara yapılan asimilasyon sonrasında kurulan Amerika Birleşik Devletleri, esasen Yahudi tüccarlar tarafından finanse edilmiştir. Yenidünyanın gizli söz sahibi olan Yahudiler, bu yeni dünyadan, tüm dünyayı yönetecek süreci de başlatmış oldular. Bugün Yahudiler, ABD’de siyasi ve ekonomik alanda mutlak ve tartışmasız güçtürler. ABD’nin tüm kurumlarında (askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, istihbarat, eğitim, kültür vb.) etkin ve bazılarında tek söz sahibidirler. Kısacası ABD’nin gerçek sahibi Yuhudiler’dir. Dolayısıyla da ABD’nin gücü üzerinden perde arkasında dünyada hükmetmektedirler.

Aslında Yahudiler, Kenan Diyarı’na yerleşme konusunda tarihsel diyalektiği bir kenara bırakıp, ABD’yi yeni yurtları olarak kabul etselerdi, muhtemelen Osmanlı parçalanmaz ve 2. Dünya Savaşı da çıkmazdı. Zira Osmanlı’nın çok güçlü oluşu, Yahudilerin bugünkü Filistin’de yurt kurmalarına engel teşkil etti. Ancak Osmanlı’nın zayıflaması ve parçalanması bugünkü İsrail Devleti’ne zemin hazırladı. Aynı şekilde 2. Dünya Savaşı’nın çıkması ve Soğuk Savaş dönemi, İsrail Devleti’nin kurulmasına zemin hazırlayan ve dünyayı kökten etkilen kurgusal bir süreçti. Tabi ki bu süreç de Yahudiler tarafından planlandı. 

Ekonomi

Klasik ekonominin tanımı “dünyadaki kıt kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması” esasına dayanır. Bu ekonomi modeli; arz talep dengesine bağlı olarak gelişen, üretim ve tüketim bazlı bir modeldir. Bugünün ekonomi modeli ise, klasik anlayış olan üretim ve tüketime dayalı değildir. Üretim ve tüketim prosesleri dışında son derece karmaşık bir yapıdır. Bu yapının içinde sadece fabrikalar, emek ve sermaye yoktur. Borsalar, bankalar, fonlar, faiz, HYIP (Yüksek Getirili Yatırım Programı), yatırım, değerli madenler, kripto paralar, dijital dönüşüm, endüstri 4.0/5.0 gibi çok yönlü fonksiyonlar vardır. 2. Dünya Savaşına kadar siyaset ekonomiyi yönlendirirken, bugünün globalizm kavramı ile ekonomi siyaseti belirleyen faktör olmuştur. Bunda da çok uluslu işletmeler etkin rol oynamıştır. Öyleki günümüzde çok uluslu ve uluslararası firmaların yıllık ciroları, pek çok ülkeyi geride bırakan sermaye büyüklüğüne erişmiştir.

Dev şirketlerin bu hale gelmesinde, Soğuk Savaş sonrasının önemli bir etken olduğunu söylemek gerekir. İki kutuplu dünya birbirine düşman gözüyle bakarak, sürekli yarış halinde olmuş ve başta silah sanayi olmak üzere, uzay, bilgi ve teknoloji alanlarında hızla ilerlemiştir. Bu ilerleme yenidünya düzeni veya bilinen adıyla globalizme (küreselleşme) zemin hazırlamıştır. Bu ortam içinde para ve sermaye sadece üretim-tüketim düzleminde kalmamış, bankalar, borsalar, fonlar, kripto paralar, NFT’ler, Metaverse eliyle sanal bir “para havuzu” yaratılmıştır. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle, küresel kapitalizmin biriktirdiği yüksek sermaye bir anda başta Rusya ve Çin olmak üzere, dünyanın tüm bölge ve ülkelerine yayılarak gücünü daha da pekiştirmiştir. Hatta yeni model ekonomi olmadan bir dünya düzeni düşünülemez olmuştur.

Bu arada açık ve gizli sermaye hareketleri, borsalar eliyle batırılan ülkeler (Türkiye’de bunlardan biridir), darbeler/devrimler yoluyla ele geçirilen ve sömürülen ülkeler, enerji oyunları (petrol, değerli madenler), kurulan yenidünya düzeni ve bu düzeni korumak için oluşturulmuş kurumlar (IMF, Dünya Bankası, istihbarat örgütleri, ) “ekonomi”yi besleyen ve büyüten argümanlardır. Dünyanın her yıl ürettiği toplam gayrisafi hasılanın paylaşımına bakarsanız, pastanın % 80 gibi kısmının dev şirketler kapmaktadır. Dolayısıyla da pastayı başta ABD olmak üzere, Batı yemektedir. Bu haliyle dünya ekonomisinde söz sahibi olan çok uluslu firmaların arkasındaki güç yine Yahudi sermayesidir. Yahudiler dünya ekonomisinde her yönüyle güç ve tek söz sahibidir. Çok uluslu pek çok şirketin hatta neredeyse tamamının arkasında Yahudi sermayesi vardır.

Sonuç olarak, Yahudilerin dünya egemenliği için ekonomiye hakim olmaları, tarihsel diyalektikten gelmektedir. Yahudiler, dünya siyasi ve ekonomi konjonktürünü yeniden şekillendirmektedir. Yeni dönemde ekonomik güç, dünya siyasi dengelerini oluşturan en temel fenomen haline gelmiştir. Artık ekonomik güç ve buna bağlı lobiler, dünyaya yeniden şekil vermektedir. Bölgesel entegrasyonlar, supranasyonel yapılar, uluslararası örgütler, ekonomik iş birlikleri, çok uluslu işletmeler, parasal birlikler ve bu bütünlüğü oluşturan çeşitli paradigmalar… Yaşanılan bu paradigmalar ve yarattığı paradoks dünyada ekonomik güç olan gelişmiş dünya devletlerini yeni ekonomik (finans oyunları, para hareketleri, borsalar vs) ve buna bağlı siyasi oyunlara yöneltmiştir. Ancak oynanan bu oyun bazen zımni, bazen de aleni olmuştur. Oyunun senaristleri; kendi keyiflerine göre baş aktörleri, yardımcı oyuncuları ve figüranları belirlemektedir. Bu oyuna konu olan temel kriter ise; dünyaya finansal gücün ve finansal güce bağlı, siyasi gücün egemen olduğunun gösterilmesidir. Bugün dakika 10 Trilyon Dolar borsadan borsaya dolaşmaktadır. Vahşi kapitalizmin yarattığı bu doyumsuz paralar artık bir amaç olmaktan çıkmış ve bir oyuna dönüşmüştür. Bu oyunda, serseri paralar dolaşırken, önemli ölçüde ülkelerin ekonomilerini ve siyasi otoritelerini sarsmaktadır. Bunu yapan da para baronlarıdır. İşte İsrailoğulları’nın egemenlik amacıyla, kurduğu yenidünyada ekonominin rolü ve ekonomiye bağlı para gücünün yarattığı korku ve endişe budur. Bunlarda Yahudi kökenlidir.

Tek Dünya Düzeni & Tek Para ve Oluşturulan Ekonomik ve Siyasi Birlikler

Sanayi Devrimi (1760-1829) ile başlayan sanayileşme süreci ve aynı dönemde gelişen Fransız İhtilâli (1789-1799), birçok milliyeti bünyesinde barındıran imparatorlukların çökmesine neden olmuştur. Ulus kavramı ve milletlerin ulus devlete dönüşme süreci 1. Dünya Savaşı’nda hız kazanmış ve nihayetinde 2. Dünya Savaşı sonrası son şeklini almıştır. Ancak günümüzde Soğuk Savaşın sona ermesi ile de Balkanlar’da parçalanmalar olmuş ve Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan eden devletlerde ulus devlet sistemi içinde yerini almıştır. Ulus kavramı, ekonomik anlamda geniş bir pazar yaratmıştır. Üretim ve tüketime dayalı oluşan iktisadi yapılar, dünyada hızlı bir yarışa girmiştir. Bu yarış sonucunda ülkeler; rekabet eden, sömüren ve sömürülen diye sosyal ayrışmalara maruz kalmıştır.

Dünyada oluşan pazar ekonomisi kuşkusuz, ülkelerin egemenlikleri üzerinde kirli oyunların dönmesine de sebep olmuştur. Arz-talep dengesinde, büyümek, kalkınmak, güçlü olmak ve üretimi çeşitlendirerek, tüketimi arttırmak ve böylece paraya sahip olmak temel hedef haline gelmiştir. Ulus devletlerin güçlü olabilmesi için temel faktör; hammadde ihtiyacıdır. Bunun sağlanabilmesi için iki alternatif vardır. Ya satın almak ya da sömürmek (işgal etmek)…

İşte ulus kavramı bu temel kavramlarla şekillendi. Değişen ve gelişen dünya konjonktürü de ülkeleri gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler konumuna soktu. Ulus devletler, dünya pazarına egemen olmak ve gücü elinde bulundurmak için birbirleriyle yarış halinde oldular ve gerektiğinde de savaştılar. İki dünya savaşının çıkmasındaki temel faktör de buydu zaten, ekonomik güç…

Ülkelerin birbirleriyle savaşmasından en fazla yararlanan, yine ticareti çok iyi bilen Yahudiler oldu. Para, banka, banker üçlemesinde, gizli olarak ülkeleri finanse ettiler. Başta silah olmak üzere, üretim için gerekli temel hammaddeleri sattılar. Böylece oynadıkları güçlü mizansenlerle dünyaya ekonomik anlamda hakim oldular.

İmparatorlukların parçalanmasında şüphesiz Fransız Devrimi’nin büyük rolü olmuştur. Fransız Devrimi’nin alt yapısını ve fikir akımını oluşturan Yahudiler olmuştur. Yahudiler, imparatorlukların çökmesi gerektiğini ve onun yerine milliyetçilik akımları ile ulus devletlerin var olmasını istiyorlardı.  Zira Sanayi Devrimi ile üretim artmış, ancak tüketim için yeterli pazar yoktu. İmparatorluklar toprak büyüklüğüne sahipti. Yeni dönemde ise güç, toprak büyüklüğü değil, makineleşme ve üretim hızıydı.

İsrailoğulları’nın dünyaya egemenliği için fırsatlar bir bir yaratılıyordu. Önce imparatorluklar bünyesindeki halklar kışkırtıldı. Milliyetçilik ve ulusalcılık akımlarıyla pek çok halk ayaklanarak kendi devletini kurmak istedi. (Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bu dönemde çökmeye başladı) Yeni ulus devletlerin varlığı, şüphesiz Yahudilere yaradı. Artık dünya onlar için, küçük parçalara bölünmüş lokmaydı ve kolayca yutulurdu.

Yenidünya olan ABD’deyi de yönetim merkez yapmışlar ve Kenan Diyarı’na hakim olmak için zaman kolluyorlardı. Ulus devletler kısa zaman sonra dünyada yeni pazarlar bulabilmek için yarış haline girdiler. Bu yarış önce 1. Dünya Savaşı’na sebep oldu. Bu savaşta milyonlarca insan öldü ancak buna karşılık Yahudiler korkunç sermaye birikimine sahip oldu. 1. Dünya Savaşı misyonunu tamamlamıştı. Sıra ikincisindeydi. Bu savaş da Yahudilerin Kenan Diyarı’nda bir devlet kurması için zemin hazırlayacak ve ulus devletleri, çeşitli ekonomik ve siyasi birliklerle tek para ve uluslarüstü (suprarasyonalist) devlet anlayışıyla birleştirecekti. Nitekim 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında İsrail Devleti kuruldu. Ardından da Avrupa Ekonomik Topluluğu bu anlayışın ilk ürünü olarak doğdu.

Sanayi Devrimi, Yahudiler için sermaye birikimi, Fransız Devrimi ise ekonomik güç için kurgulanmış iyi bir senaryoydu. Bu senaryoyu anlayanlar birer birer yok (II. Apdülhamit’in Tahttan indirilmesi bunlardan biridir) edildiler. İsrailoğulları dünyaya egemen olmak üzere, asırlardır bıkmadan usanmadan senaryo üstüne senaryo geliştirerek bunları uygulamaktadırlar. Bu senaryolardan biri de “tek dünya düzeni”dir. Tek dünya düzeni, insanları tek tipleştirerek, Yahudi ideallerine hizmet eden birer bireye (robota) dönüştürmektir.

Bunun ilk adımları, ulus devletleri birbirleriyle savaşmayacak şekilde bir araya getirerek, tek bir ekonomik ve siyasi çatı altında birleştirmektir. Bunun en güzel örneği öncelikle ABD’dir. Daha sonra ise ilk kurulduğu adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (Avrupa Birliği)’dur. Dikkat ederseniz, AET’nin kurulmasından hemen sonra, EFTA, NAFTA, APEC, İKÖ, DTÖ, vb. gibi pek çok ekonomik birlikler oluşturulmuştur. 100 yıl boyunca denenen bu yöntemin başarıya ulaşmasıyla birlikte, bu sürecin ikinci safhası olan parasal birlik ve siyasi birlik yapısına geçiş yapılmıştır. Avrupa Birliği bu konuda iyi bir laboratuar sonucu olmuştur. Bugün globalizm, yenidünya düzeni, ekonomik ve siyasi birlikler, tek para denemeleri, karmaşık ekonomik sistem modeli Yahudi ideallerine hizmet eden birer argümandır. Bu argümanlar önümüzdeki dönemde bizi “tek dünya düzenine” götürecektir.

İstihbarat Örgütleri       

Ülkelerin haber alma teşkilatı olarak da biline istihbarat örgütleri, esasında açık kurumlar değildir ve bilinmezlerle doludur. Ne yaptıkları, neler yapmak niyetinde oldukları çok da belli olmayan, doğrudan devlet organlarıdır. Bazı noktalar da ise hükümetlerin üstünde organlardır. Her ülkenin kendine ait bir istihbarat örgütü vardır. Ancak bazı istihbarat örgütleri, öne çıkmıştır. Bunlardan en ünlüleri şüphesiz CIA ve Mossad’tır. Özellikle CIA7, yenidünya düzeni için çok gizli çalışmalar yapmaktadır. Mossad’a bu oluşumun içindedir. “Mossad; dünya genelinde faaliyet gösteren, en gizli, en bilinmeyen istihbarat örgütlerinin başındadır. Her ne kadar İsrail, küçük bir devlet gibi görünse de arkasında kocaman bir güç vardır. Mossad’ın büyük abisi ise CIA’dır. CIA, ABD’nin (gizli İsrail devleti) istihbarat örgütüdür. CIA, dünyanın en güçlü ve tartışmasız en etkili organizasyonudur. İsrail ve ABD’de bir bütünün iki yarısı gibidir. Dolayısıyla da her iki ülkenin istihbarat örgütleri de aynıdır.

CIA’nın başlıca hedefi, dünya imparatoru ABD’nin çıkarlarını gözetecek her türlü çalışmayı yapmaktır. Afrika’nın altın, petrol, değerli diğer madenlerini, ABD’nin menfaatleri doğrultusunda kullanılmak üzere Afrika ülkelerinde pek çok darbe, isyan, ayaklanma çıkarmıştır. Milyonlarca Afrikalı, CIA’nın sebep olduğu sosyal, siyasi ve askeri olaylarda ölmüştür.

ABD, dolayısIyla İsrail, dünyadaki Tanrısal gücünü korumak için, her türlü çabayı, çabalar üstü olarak kullanmaktadır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, komünizmin yayılmasını engellemek amacıyla pek çok faaliyete bulunmuştur. CIA ve Mossad’ın başlıca gelir kaynağı ise, kayıt dışından gelen uyuşturucu, silah parası, HYIP (trade)’lardan elde edilen gelirlerdir.

CIA ve Mossad, sadece Afrika değil, Ortadoğu, Orta Asya, uzak Asya, Latin Amerika ve Türkiye üzerinde de büyük oyunlar oynamaktadır. Olağan üstü propaganda yöntemleri ile bunu başarmaktadır. CIA’nın dünya genelinde çeşitli ülkelerde bağlantılı olduğu binlerce gazeteci, siyasetçi, sivil toplum örgütü, akademisyen ve kurumlar vardır. Ayrıca başta Afrika olmak üzere, Ortadoğu’da ve diğer bölgelerde kurduğu kukla devletlerde bulunmaktadır.

Kısacası nerde ABD ve İsrail karşıtı bir ülke, siyasi grup, vb. varsa, orada CIA, Mossad var demektir. Acı, gözyaşı, kan beraberinde gelmiş demektir. Afganistan ve Irak’ın işgali, Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’deki ayaklanmalar, BOP, Arap Baharı, Suriye yeni dönemin oyunlarıdır. CIA ve Mossad, egemenlik oyununun tutması için her türlü argümanı kullanır. Örneğin Medeniyetler Çatışması tezi sanılır ki Akademisyen Samuel Huntington’undur. Oysa bu tez doğrudan CIA tarafından Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için ortaya atılmıştır bir tezdir. Dikkat ederseniz bu tezin ardından BOP,   Arap Baharı ve Medeniyetler İttifakı geldi. Bugün ABD, dikkatini büyüyen Çin’e ve dolayısıyla da Pasifik’e çevirmiştir. Çin, Rusya, İran ekseninde ciddi işbirliği vardır. ABD’nin dikkatinden kaçmayan bu yeni süreç içinde, Çok yakında Rusya ve Çin’de siyasi, sosyal ve ekonomik yeni olaylar olacaktır. CIA ve Mossad, yenidünya düzeni ve globalizm şemsiyesi altında, dünyanın efendilerine hizmet etmek için vardır. Bundan sonra da olmaya devam edecektir.

Toplum Mühendisliği-Beyin Yıkama Teknikleri ve Tavistock

Dünyayı yöneten güçlerin dünyadaki Tanrılık gücünü elinde bulundurmak için yaptığı çalışların belki de en tehlikelisi, toplum mühendisliği ile beyin yıkama (Endoktrinasyon)’dır. Tanım olarak Toplum Mühendisliği, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak, tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını ve kitlesel şekilde ifade ettiklerini duygularını yönlendirebilmek, kontrol altında tutabilmek, paralize edebilmek gibi yetileri içeren iştir. Böyle bir meslek dalı yoktur. Toplum mühendisliği, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gerçekleştirilebilir. Daha çok askeri ve istihbari alanlarda kullanılan bir terimdir8.

Son elli yılda bilim ve teknolojinin akıl almaz şekilde gelişmesi, bireyleri ve toplumları ciddi anlamda deforme etmiştir. Sosyal medya, sinema, televizyon, reklamlar ve diğer tekniklerle toplumlar bir şekilde robotlaştırılmaktadır. Böylece toplumlar ve bireyler farkına varmadan öz değerleri kaybetmekte ve kavram kargaşası içinde cebelleşmektedir. Üstelik uydular, bilgisayarlar, cep telefonları, yazılım beyinli otomobiller, diğer yüksek teknolojili ürünler, yapay zekalar üzerinden yüksek frekanslı radyo dalgaları ile doğrudan doğruya bize hükmetmektedirler. Bu çalışmaların yapılması noktasında en önemli kurumlardan biri de dünyayı Yeryüzü Tanrıları’nın istediği doğrultusun biçimlendirmek amacıyla CIA tarafından kurulan Tavıstock İnsan İlişkileri Enstitüsü’dür. Enstitü, 1921’de Londra’da kurulmuştur9.

Tavistock Enstitüsü’nün projeleri doğrultusunda toplumlar üç safhada uyutulurlar:

1.Sahfa: Moral değerlerini yitirme (Demoralisation)

2.Safha: Zihni Bölünme (Segmentation) Bu sahfada birey, zihninde yerleşik olan ulus devlet görüşünden kopar ve cemaat görüşüne geçer.

3.Sahfa: Zihni Ayrışma (Disassocation) Bu safhada birey, fantezilerle, gerçekleri birbirine karıştırıp bir anlamda “robatlaşmış bir birey” haline gelir10.

Toplum mühendisliği ve beyin yıkama teknikleri için pek çok argüman kullanılır. Kişiler ve toplumlar, ulus bilincini kaybederler, ahlak, gelenek ve görenekler sistemli bir şekilde yok edilir. Bireyler kişilik, haysiyet ve onurdan yoksunlaştırılır. Ahlaksızlık genel ahlak ilkeleri diye yutturulur. Din yozlaştırılır. Dinle alakası olmayan pek çok uygulama dinde varmış gibi gösterilir. Özellikle Yahudilikte var olan bazı gelenekler, dini uygulamaymış gibi sunulur. Alkol, uyuşturucu, sapkınlık, eşcinsellik, cinsiyetsizlik normal davranışlar hatta modernizm diye tanımlanır. Bireysel hırslar ön plana çıkarılır. Toplum duyarsız ve tepkisizleştirilir. Gerektiğinde de toplumlar eylem ve hareket için eğitilir. Soğuk Savaş, 11 Eylül, İran-Irak Savaşı, Arap-İsrail Savaşı, Latin Amerika’daki Sosyalist Devletlerin yıkılması, Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Projesi, Medeniyetler Çatışması, Afganistan ve Irak’ın işgalleri, Suriye krizi toplum mühendisliğinin birer ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bugün Ortadoğu, Orta Asya, Afrika, Latin Amerika gibi pek çok bölgede yaşanan olayların ardında, darbelerde, suikastlarda, kitlesel katliamlarda, sözde demokratik ülkelerde toplumların başkaları tarafından kontrol altına alınması vardır. Tüm bunları yapabilmek içinde yüz milyarlarca dolarlık fonlar oluşturulmuştur. Yüzlerce hatta binlerce kişi, kurum, grup, medya, akademisyen, bilimsel araştırma kurumu bu amaca hizmet etmek üzere kullanılmaktadır. ABD Hollywood Sineması ve Amerikan Televizyon ve medyası propaganda için kullanılan en iyi etkileşim ve iletişim aracıdır. Hollywood’un CIA ile ilişkisi artık herkesçe bilinmektedir. İnsan beyninin alfa, beta, gama frekanslarına, bilinçaltı, bilinçüstü ve egolarına kuantum, NLP, gibi yöntemlerle girilerek, neler yapıldığını bilmek ürkütücüdür. Örneğin sinemada izlediğiniz bir film sonrası canınız hamburger veya kola istiyorsa, sizin bilinçaltınıza mesaj gönderilmiş demektir.   Ayrıca, sigorta şirketlerine verdiğimiz bilgilerimiz, kredi kartlarımız, Facebook, Instagram, Twitter, Whatsapp, Tik Tok vb. gibi sosyal paylaşım sitelerinde paylaştığımız kişisel bilgilerimiz, zevklerimiz, korkularımız, beğenilerimiz, inançlarımız, ideolojik kimliğimiz, yaptığımız telefon konuşmalarımız bize her an geri dönebilir. Zira toplum mühendisliği, Yeryüzü Tanrıları’nın bizimle oynaması için iyi bir alan yaratmıştır. Yoksa bu kadar teknolojik ve bilimsel gelişmenin insanlık adına yapıldığını mı sanıyorsunuz?

Siyasi-Sosyal-Ekonomik-Kültürel Akımlar ve İzm’ler

Dünyayı yöneten güçlerin toplumları etkileme ve toplumların dikkatini başka yönlere çekmek adına yaptığı çalışmalardan biri de siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel akımlar ve İzm’ler oluşturmaktır. Tarih boyunca Yahudiliğe hizmet eden ve Yahudi kaynaklı bilim, düşünce ve fikir insanları olmuştur. Tarihsel kronolojiye bakarsanız, bazı ideoloji ve düşünce akımlarının insanı nasıl felakete sürüklediğini görürsünüz. Dinsel bağnazlık ve mezhep çatışmaları adı altında dünya genelinde yapılan baskı ve soykırımları bilmek bile, insanlığın düştüğü acıyı tarif edemez. Aynı şekilde Ataizm, Materyalizm, Deizm, Komünizm, Sosyalizm, Kapitalizm, Jakobenizm ve Evangelizm akımlarının nasıl insanlığı asırlarca tartışmalara sürüklediği ve bu tartışmaların, insan kıyımına yol açtığını varın siz düşünün. 

Bugün hala türlerin kökenini anlamsızca tartışıp, adına Darvinizm dediğimiz, farklı amaçlardaki sahte inanç ve sistemler, her zamanki gibi Yahudiliğe hizmet eden argümanlar olarak karşımıza çıkıyor. Biz, bilim, kültür, felsefe, sanat akımlarının bazılarını tartışıp dikkatlerimizi bu saçma tartışmalara ayırırken, dünyanın efendileri ve gizli güçler, amaçlarına ulaşmanın hazzı içinde, insanlıkla alay ediyor. Toplumlar ve kitleler, farklı ideolojilerin, akımların ve izm’lerin arkasından koşarken, gizli güçler, bu oyun içinde otoritelerine otorite katmakta ve dünyayı kolayca yönetmektedir. Günümüzde de aynı şeyler olmaya devam ediyor. Yalan ve anlamsız düşünceler, ahlak yargıları, din yargıları, sosyal ve kültürel değişim gibi düzmece hikâyelerle insanlık aldatılıyor. İnsanlığın önüne arpa olarak konulan bu kavramları, bizler tartışaduralım, İsrailoğulları bize efendilik yapmaya devam etsin. Örneğin Medeniyetler çatışması, bu yalanların son dönemdeki en büyük kurgusudur. Bakın bu hikâye sonrasına neler oldu. Büyük Ortadoğu projesi, Arap Baharı peş peşe geldi. 

Yahudilere hizmet etmeyi bir ibadet sayan Evagelistlerin bugün dünya çapında güçlü televizyonları, internet siteleri, video oyunları ve bilim–kurgu romanları, düşünce kuruluşları, bilim adamları, istibarat örgütleri, yazarları, edebiyatçıları, düşünce ve fikir adamları, kanat önderleri bulunmaktadır. Ayrıca verilen madalya ve nişanlar da cabası… Bütün bunlar Yahudi-İsrail amacına hizmet etmek için bir nevi misyonerliktir. Vatikan’da bu misyonerliğin içinde yer almaktadır. Dünya genelinde hemen hemen bütün devletlerin içinde bu türden amaca hizmet eden, kişi ve kuruluşlar vardır. Türkiye’de olmaması da mümkün değildir. Biraz dikkatlice bakarsanız, onları görürsünüz.

Dünyayı Yöneten Aileler ve Uluslararası Açık ve Gizli Örgütler Yahudiler, dünya egemenliği için öylesine zekice ve ustalıkla dünyayı gizlice kurguluyorlar ki nerdeyse hiçbir boşluk bırakmıyorlar. Bunun tek açıklaması vardır; vaadedilen toprakları ele geçirmek, tek dünya düzeni kurmak, tek din (felsefi anlamda) ve tek tip insan…

Bu şekliyle de dünyanın efendisi olmak… Masonik yapılar, Opus Dei, Rotary, Lions, Zeitgeist Hareketi, Bilderberg Toplantıları, İlluminati, Yüzyıl Toplantıları ve daha pek çok açık ve gizli tarikat ve örgütler, amacın aracı olarak kullanılmaktadır. Örneğin İlluminati; her ne kadar varlığı ispatlanamamışsada amacı, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek, yenidünya düzenini sağlamak için her türlü argümanı (siyasi, sosyal, kültürel, toplumsal) kullanmaktır. Bu yapı aynı zamanda dini inançları önce zayıflatmak sonra da yok etmek istemektedir. Bu hedeflerden bir diğeri de ulus devletlerini ve ulusalcılığı yok etmektir. Masonik yapılar, Bilderberg Toplantıları gibi örgütler, İlluminati gibi marjinal olmasalar da aynı amaca hizmet eden kuruluşlardır. Bütün sıradan gibi görünen veya marjinal yapıların arkasında Yahudi asıllı aileler ve bu ailelerin emrinde olan gizli güçler vardır. Rockefeller, Rotschild, Habsburg, Ford bu ailelerin önde gelenleridir.

Corona Virüsü Gerçeği

Dünya ağır kaosta ve adeta türbülans yaşıyor. Bu öyle bir kaos ki dünya sağlığını tehdit ettiği gibi, insanlığın gelişiminde yeni bir çağın da başlangıcını haber veriyor. “Yapay Hastalık Virüsleri Çağı.” Dijital ve yapay zekalar çağı ile insan robotlaştırılırken, yapay hastalık virüsleriyle dünya kontrol altına alınması hedefleniyor. Tanrı rolünü oynamaya soyunan birileri de dünyayı yeniden şekillendirecek, insanın sonsuz gücünü kısıtlayacak, Tanrı ile bilek güreşine girişecektir. Tanrı’ya kafa tutan, kendini Tanrı yerine koyan üst akıl, insanın yeni efendisi olacaktır. Üst akıl denilen varlığı, tanım olarak biliyoruz ama somut olarak kimdir gösteremiyoruz. Bildiğimiz şey ise; üst aklın, dünyaya şekil vermesi, sadece teknolojik ve dijital çağ ile olmayacak, aynı zamanda da yapay virüsler çağı ile olacaktır. Corona Virüsü bize pek çok şeyin haberini veriyor aslında. Diyebiliriz ki bu virüs sadece hastalık yayan, dünya sağlığını tehdit eden veba gibi, doğal bir hastalık değil. Bu virüs doğanın bağrından doğmadı. İnsan aklının, laboratuarda ürettiği bir virüstür. İnsan Tanrı (kendini Tanrı yerine koyanlar) ve İnsan arasında başlayacak evrimsel kırılmaya nasıl yol açabileceğini, pragmatik bir yaklaşımla göstermesi bakımından da örnek teşkil etmektedir. Bazı şeyler ütopik, hatta komplo teorisi gibi görünse de fütüristik bir değer olduğunu unutmamak gerekir. İnsanlığın evrimine bakarsanız; ilkel toplumdan, dijital topluma geçiş nasıl olduysa, teori gibi görünen bu yeni sürecin de gerçekleşme ihtimali vardır. Ancak tek kurtuluş yolu, insanın doğayla bütünleşmesidir. Doğanın efendisi değil, parçası olduğunu bilmesi ve ona göre bir yaşam kurgulamasıdır.   

Son Cümle

İsrail devleti, Yahudiler için, onlarca asırdır beklenen ve hayel edilen tarihsel birikimin ve beklentinin kurumsallaşmış halidir. Bu kurumsal yapı (devlet) Kenan Diyarı’nı ele geçirip, Büyük İsrail Devleti kuruluncaya kadar, bıkmadan usanmadan insanlığa acı çektirmeye, savaşlar çıkarmaya, kan ve göz yaşı dökmeye (döktürmeye) darbeler, devrimler yaptırmaya, toplumları bölmeye, parçalamaya, kukla devletler kurmaya, bilimsel ve teknolojik buluşları kendi yararına kullanmaya, ekonomiye ve paraya hakim olmaya, ekonomik krizlerle ülke ekonomilerini batırmaya devam edecektir. Aynı şekilde kendine ve kurulan sisteme hizmet eden, devletçikler, siyasetçiler, gazeteciler, akademisyenler, gizli ve açık gruplar, kültür ve sanat insanları ve pek çok sivil toplum kuruluşları, misyoner gruplarda bulacaktır. Bilimsellik ve pozitivizm düzleminde bir takım “izm”ler kurgulayarak, toplumları ve insanları bunların peşinden koşturmaya, dini ve etniksel yapıları kullanmaya, insanların ve toplumların beynini yıkamayı sürdürecektir.

Bu yazıyı yazarken asla antisemitist davranmadım. Yahudi düşmanı değilim. Ancak tarih boyunca dışlanmış, horlanmış bir toplumun, tarihten gelen kinini kusarak, dünyayı yönetme ve yeryüzünün Tanrısı olma sevdası üzerine kurguladığı, kirli dünyayı da ortaya sermek zorundaydım. Dünyanın kıt kaynakları hızla tükenmekte ve ekolojik denge giderek bozulmaktadır. Nükleer ve kimyasal silahların dünyayı cehenneme çevirmesi an meselesidir. Yoksulluğun, savaşın, sefaletin, kan ve gözyaşının hükmettiği, insanlığın bittiği pek çok ülke var ve bunların müsebbibi de vahşi kapitalizmin oyunculardır. Yahudiler, dünyaya hükmetmek için Türkiye’de dahil pek çok ülkede bir şekilde cirit atmaktadır. O ülkeleri her yönüyle sömürmektedir.  Olmayanların üzerine tarih yazılamaz. Yahudilerin neler yaptıkları ve hatta Allah’a kafa tutarak, yeryüzünde onun rolünü alma tutkusunu bilmek ve anlamak gerekir. Bu nedenle de görünen tarih ve toplum dışında, bir de bu tarihi ve toplumları yönlendiren gizli ve açık güçler vardır. Bu güçler, bizi tıpkı Truman Show filmindeki “Truman Burbank” gibi yönetmeye çalışmaktadır.

Sonuçta bize benimsetilmiş bir sürü kavram var. Biz bu kavramlar üzerinde tartışmak için debelenip dururken, yenidünya düzeni kurgusunu senaryolaştıran güçler, dünyaya egemen olmak için çalışmaktadır. Şimdilik başarmış olsalar da göz ardı edilen bir şey vardır: Allah Kuran-ı Kerim’de “nurunu tamamlayacağını” söylüyor. Bizler de bu gücü yanımızda hissederek, tek tipleşmeden, kendi ontolojimiz üzerinde kafa yormalı ve gerçek doğru ile bize dayatılan sahte doğruyu ayırt ederek yaşamaya devam etmeliyiz. Unutmayalım ki dünyayı değiştiren kazanır.

____________________________________________

1 Tanrı kelimesi burada Rab, Allah anlamında kullanılmamıştır. Tanrı kelimesi, egemen, otorite, güç anlamında kullanılmıştır. Çok Tanrılı dinlerde nasıl ki yer, gök, bereket vb. için sembol anlamında Tanrı kavramı kullanılmışsa, bu yazıda da Tanrı kelimesi, bu dünyayı kendi kurgularına göre dizayn etmeye çalışan bir avuç insan için semboldür. Çünkü onlar, kendilerini maalesef Tanrı sanıyorlar.

2 Kenan Diyarı: Allah’ın Kuran-ı Kerim’de bahsettiği ve İsrailoğulları’na vaad edilmiş topraklardır. Kenan Diyarı, Nil ve Fırat (iki nehir arası) Nehirleri arasında kalan topraklardır.

3 Maymunlar Cehennemi Filmi, bu anlayışı çağrıştıran öğeler içermektedir.

4 Eski Dünya: Akdeniz Havzası (Anadolu-Avrupa-Kıyı Afrika-Ortadoğu-Orta Asya)

5 Endogamik Evlilik Türüdür. Diğer bir değişle klan (aynı kan bağı veya soy) içi evlilikler

6 Siyonizm: Yahudilerin Milliyetçilik Anlayışıdır ve Kenan Diyarı’nda müstakil bir Yahudi Devleti (İsrail) kurulması için ortaya konmuş, 2000 yıldan fazladır süren, siyasi görüştür.

7 CIA’nın yaptıkları hakkında daha detaylı bilgiyi www.americanfreepress.net -John Tiffany imzasıyla bulabilirsiniz.

8 www.vikipedi.com

9 Erol Bilbilik, İşgal Örgütleri, CIA, NATO, AB, 2.bs, Asya Şafak Yay, İst, 2008,

10 Dr. Emery, “Gelecek 30 Yıl Konsept, Metot ve Antipati”, Tavistock Magazine (Human Relations), ABD, 1967


Hnr. Dr. Musa Karademir

BDU Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkanı

United Kingdom EODP Türkiye Başkanı ve İyi Niyet Büyükelçisi

TÜRFED Federasyonu Kurucu Genel Başkanı

TÜKON Tüketiciler Konfederasyonu Kurucu Genel Başkan Yrd.