Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Adem ÇEVİK

TÜRKİYE BİNYILI MAARİF MODELİ MÜFREDAT ÖNERİLERİ

TÜRKİYE BİNYILI MAARİF MODELİ MÜFREDAT ÇALIŞMALARI HAKKINDA REÇETE ÖNERİLER – Maarif Platformu
Maarif Platformu, MEB’in yeni müfredat taslağını değerlendirdi. 22 maddelik bir öneri paketi sundu. Rapora çoğunluğunu Eğitim Fakültesi öğretim üyesi sahasında yetkin ve uzman hocaların katkı sunduğunu belirten Maarif Platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi Başkanı Yardımcısı Prof. Dr. Osman Çakmak şunları söyledi:

https://SectikleriniDenetle.t.me

BASINaciklamasi.t.me

TÜRKİYE BİNYILI MAARİF MODELİ MÜFREDAT ÇALIŞMALARI HAKKINDA REÇETE ÖNERİLER – Maarif Platformu
Maarif Platformu, MEB’in yeni müfredat taslağını değerlendirdi. 22 maddelik bir öneri paketi sundu. Rapora çoğunluğunu Eğitim Fakültesi öğretim üyesi sahasında yetkin ve uzman hocaların katkı sunduğunu belirten Maarif Platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi Başkanı Yardımcısı Prof. Dr. Osman Çakmak şunları söyledi:

Bir senedir yapılan güncellemelerle beraber müfredat programlarının geldiği nokta; bizim değerlerimizi vurgulama, yetkin ve erdemli insan yetiştirme, materyalist felsefenin azaltılması gibi daha pek çok konuda önemli kazanımlara sahip görünüyor. “Yetkin ve Erdemli Birey” sloganıyla kaleme alınan öğretim programları perspektifinde, evrensel bilim kadar milli ve yerli içeriğe de yer verilmeye çalışılmaktadır.
Programlar bu şekilde geçse bile bütün önceki programların hepsinden daha iyi bir seviyede olacağı söylenebilir. Askı sonrası gelen tekliflerle bir kısım eksikliklerin giderilme fırsatı var. Zaten askıya alınmasının da amacı eksiklikleri görmek ve gidermek. Bu sebeple platformu olarak gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Ancak verilen askı süresinin yetersiz olduğunu düşünüyoruz.
Aslında bu yapılanın bir reform değil güncelleme olduğuna dikkat çeken Çakmak şöyle devam etti: Bakanlık müfredat değişimi üzerine büyük bir beklenti oluşturdu. O yüzden çok kesimde hayal kırıklığı yaşandı. Dağ fare doğurdu diyenler oldu. Çünkü asıl eğitim sorunlarının çözümü için bir reform beklentisi vardı.
Müfredattan önce asıl çözülmesi gereken eğitim sorunlar olduğunu belirten Çakmak asıl eğitimsorunların şu şekilde açıkladı:
ilimde inanç-iman ve aşk olmadıkça bilgide derinleşmek ve bilimi ideal haline getirmek ve böylece büyük buluşlar yapmak ve ilmi memleket ve insanımız yararına kullanmak mümkün olmayacaktır. Örneğin konuyu fen bilimleri açısından ele alalım. Fen eğitiminin temel bir gayesi, insanı aldığı eğitim sonucunda kendisi için yaratıldığı ve tasarlandığı belli olan tabiatı doğru anlamayı sağlamasıdır. Bu noktada din ile bilim yada felsefeyi ayrı düşünmek yanlıştır. Fen bilimleri Allah’ı ve inanca ait gerçekleri tanımanın aracı olduğu zaman, o bilim, imana dönüşecek ve kutsal bir nitelik kazanacaktır. Aksi halde “seküler hurafeleri” hangi güzel ve özel yöntemlerle öğretirsek öğretelim değişen bir şey olmayacaktır.

Bu iman ve aşkı sağlamak için müfredatlarda yapılması gereken şudur: Öncelikle ders kitaplarının dünyevilik/menfaat ve materyalist anlayışın baskısından/işgalinden kurtaracak çabaların içine girilmesidir; kitaplara öğrenciye ideal/kültür aşılayacak şekilde muhteva kazandırılmasıdır.
Çakmak, “en başta yapılması gerekenin ders kitapları ve müfredatların öğrencinin imanını ve ahlakını çalan, inancından eden ideolojik muhtevadan kurtarılmasıdır” dedi. Bunun için de fen bilimleri bağlamında söyleyecek olursak bilimsel bir disiplin içinde ilahî tasarrufu göstererek ders kitaplarının yeniden yazılmasıdır. Tabiat bir sanat galerisi ve fuar gibi hali ile Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olmaktadır. Bu yüzden bilimle dinin, Kuranla kainatın ayrıklığı ve laikliği düşünülemez” diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü:
Hangi dinden ve inançtan olursa olsun herkesin ortak rehber alacağı hakikatler tabiatta bulunuyor. Tabiat/fenler hepimizin ortak olarak rehber alacağı kitaptır. Hangi dinden ve inançtan olursa olsun ortak yol bilimsel metotlardır. Bilimsel gerçeklere karşı kimsenin karşı çıkma lüksü yoktur. Her zaman gördüğümüz asıl tabiat gerçekleri fen derslerinde nazara verilmiyorsa bilim yolunu şaşırmış dinsizliğe ve ateizme alet ediliyor demektir.
Yardımlaşma/inayet, hayat ve diriltme, rızık-beslenme, mükemmele gidiş/tekamül, güzelleştirme-süsleme faaliyet, düzenlilik/nizam, adalet, denge, temizlik, iktisat-israfsızlık, hikmet ve gaye, sanat/tasarım ..vd. gerçekler, bizi sürekli ilgilendiren asıl tabiat gerçekleridir.
Güzel ahlakın yansımaları olan bu ilahi tasarruflar ders kitaplarında yer almalıdır. Çünkü bunlar aynı zamanda ahlaki değerler olarak da ders kitaplarında nazara verilse, değerleri ve güzel ahlakı daha kısa bir yoldan çocuklara öğretmenin yolu açılmış olacaktır.
Bilimsel düşünce ideolojik davranmaktan kaçınmayı gerektirir; eserleri ile açıkça kendini belli eden kast ve iradeye, hikmetli yapılışa ve gözlenen tasarım ve denge gerçeğine dikkat çekilmesi kimi niçin rahatsız etsin?! Yaratılışı ve yaratılış sırlarının tesadüf ve tabiat gibi yalancı ve yanlış mabut/ilahlara (hırsızlara) verilmesi hangi dinden olursa olsun her insanın rahatsız olacağı bir durumdur. Bilimle ve gerçeklikle bağını koparmış, yalana mahkum olmuş bir kısım insanlar rahatsız olacak diye tabiattaki olayları ve nesneleri Yaratıcısından (Sahibinden) kaçırarak bilimi “hırsız” konumuna düşürmeye hakkımız yoktur.
Kainat kitabının doğru okunması, ekolojik dengenin korunması-çevrecilik, canlılara değer verme ve onları koruma şuurunun gelişmesini de teşvik edecektir. Sözün özeti şu soruyu kendimize ve yetkililere yüksek sesle sormakta haklı değil miyiz? Bu kadar güzel neticeleri olduğu halde hakikat ve ilim böyle iktiza etmesine rağmen, niçin “kainat kitabında” yansıyan hakikatleri fen bilimlerinin konuları halinde getirmiyoruz? İnsanımızda estetik duyguları geliştirecek ve güzel ahlakı öğretecek kaynakları niçin kapatıyoruz?
Okullarımızda ders ve müfredatların hakikat ekseninden uzaklaşması ile tüm bu hazinelerden mahrum kalıyoruz. Kaybettiklerimiz çok büyük. Öğrenciler hem “bilimsel bilgi” ile buluşamamakta; hem de tabiat kitabındaki, güzel ahlâkın esası olan hakikatlerle tanışamamaktadır.
Konuyu şu şekilde hulasa eden Çakmak bu konuyu şöyle bağladı: nsanın doğru ahlâki ve insani değerleri bulmasının en kestirme bir yolu tabiat kitabının okuru haline gelmesidir. İnsan çevresinde cereyan eden olayları; muhteşem düzeni ve harika tasarımlar, ilahi nimetleri ve ahlâki güzellikleri ve değerleri derinliğine farkettikçe hayret duyguları içinde kalacak; öğrenmeye karşı açlığı ve merakı daha da artacaktır. Tabiattaki ahlâki gerçekler ruh aynasında kendisini göstermeye başlayacaktır. Doğadaki hassas mekanizmaları ve düzeni ileri düzeyde fark eden insanda takdir, tefekkür, hürmet, şefkat/merhamet ve şükür duyguları gelişecektir. Asıl değer ve ahlak merkezli müfredat yapmanın en kestirme ve kolay yolu budur.
Paralel Müfredat
Çakmak, müfredatların hayata geçmesinin ve öğretmenin işin icra etmenin önünde en büyük bir engelin adına “paralel müfredat” olduğunu söyledi. Parelal Müfredatın ne olduğunu ve nasıl engellediğini ise şu şekilde açıkladı: ÖSYM’nin oluşturduğu merkezi sınav yapısı, eğitimi, merkezi sınavların altında bırakmaktadır. becerileri ve meziyetleri, analitik düşünceyi, yorumlama gücünü ve üretkenliği değerlendiren bitirme sınavlarını geri getirmedikçe, sınıf geçmeyi zorlaştırmadıkça ve özellikle zorunlu lise eğitimini kaldırmadıkça yeni müfredatın hayata geçmesi güçleşecektir.

Bunun için de ilk iş olarak, geniş katılımlı istişarelerle lise mezununda olması gereken bilgi ve beceriler ortaya konulmalıdır. Yani lise eğitimi, misyonsuzluktan/amaçsızlıktan kurtarılmalıdır.
Meslekleri itibarlı hale getirdiğimizde, mezunlara iş garantisi verdiğimizde zaten üniversite önünde yığılma kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Tabi ki bu arada üniversitelerimiz itibarlı ve kaliteli eğitimi ile her geçenin mezun olduğu yapı ve anlayıştan kurtarılmalıdır. Görüldüğü gibi Bakanlığın Yüksek öğretim ve diğer birimlerden kopuk bir şekilde sadece müfredat çalışmaları ile mevcut sorunlara çözüm bulunması zordur. Lise ve mesleki eğitimi yapılandırırken bürokratlar yanında iş dünyasının da temsilcileri bir araya gelmeli. İlk okuldan üniversiteye eğitim bir bütün olarak ele alınmalıdır. Kontenjanlar ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir.
Platform başkanı Çakmak, MEB’in müfredat düzenlemesinin kamuoyunda bunca ilgi görmesini ise şu şekilde yorumladı: Halk ülkenin asli sorunun eğitim olduğunu kavramış bulunuyor. Ahlaka ve erdeme dayalı bir müfreat hayata geçirilmedikçe mesleki eğitimi diriltmedikçe piyasadaki karmaşayı, ahlaki çürümüşlüğü bertaraf etmek mümkün değil. Hazırladığımız rapor, sadece müfredat taslağının eksikliklerini göstermekle kalmıyor; aynı zamanda onun hayata geçmesinin önündeki ciddi engelleri de gösteriyor. Öncelikle öğretmen yetiştirme meselesine dikkat çekilmektedir. Çünkü iyi aletler ustaların elinde işe yaramaktadır.
Müfredatın yoğun olarak tartışıldığı şu günlerde asıl gündeme getirmemiz gereken konu nedir sorusuna ise Osman Çakmak şöyle cevap verdi: . Sezai Karakoç’un “Ağır sanayi, ağır kültür ister” sözü ile Nurettin Topçu’nun “Öğrenmek zekânın, yapmak ahlakın işidir.” sözünü hatırladığımızda asıl olan eğitimden beklenenin hedefin ahlaka dayalı bir müfredat yapılanması olduğunu söyleyebiliriz.
Sonuç olarak yeni müfredatta, bireyin bütünsel gelişimi (zihin, beden, kalp ve ruh) vurgusu çok isabetlidir. Bunlara, finansal okuryazarlık gibi bireyin ekonomik yaşam niteliğini artıracak eklemeler de oldukça isabetli olmuştur. Ancak bu okuryazarlık eklemelerinde; sanat, estetik, ahlak, maneviyat gibi boyutlar zayıf kalmaktadır. Bunların tahkim edilmesi gerekir. Kendi değerlendirme raporumuzda tüm bu eksikliklere dikkat çekmiş bulunuyoruz.
Çakmak, hazırladıkları raporun bir başka yönünü ise şu şekilde açıkladı. Raporumuzun dikkat çeken bir yönü de Müfredat Tekelinin çözümsüzlüğün ana sebebi olarak gösterilmiş olmasıdır. Müfredat tekeline son verildiğinde günün ihtiyaçlarına cevap veren müfredatların önü açılmış olacaktır. Bu, devletin halkına güvenmesi ve eğitimin topluma mal olması anlamına gelmektedir. Asıl ve gerçek çözümü eğitimin toplumsallaşmasında görüyoruz. Tek tip insan yetiştirmeye son verilerek her anne babanın çocuğunu kendi değerleriyle yetiştirmesine fırsat verilmelidir.
Çakmak Müfredat yenilemesinin gündemde olduğu şu günlerde asıl tartışılması gereken konunun gündeme gelmediğini belirtti. “Asıl çözüm yolunu müfredat tekelinin kaldırılmasında görüyorum” dedi ve şöyle devam etti: Çeşitli müfredatlara izin verilmelidir. Müfredat tekeli yüzünden ev okulu gibi uygulamalar bile yapılamıyor. Halbuki mesela ABD de ilkokula gitmeyip milyonlarca aile çocuklarını ev okulunu tercih ediyor. Ama Türkiye’de bu imkan yok.
Sunduğumuz raporun asıl dikkat çeken bir yönünün Müfredat Tekelinin çözümsüzlüğün ana sebebi olarak gösterilmiş olmasıdır. Müfredat tekeline son verildiğinde günün ihtiyaçlarına cevap veren müfredatların önü açılmış olacaktır. Bu, devletin halkına güvenmesi ve eğitimin topluma mal olması anlamına gelmektedir. Asıl ve gerçek çözümü eğitimin toplumsallaşmasında görüyoruz. Tek tip insan yetiştirmeye son verilerek her anne babanın çocuğunu kendi değerleriyle yetiştirmesine fırsat verilmelidir.
Hiçbir demokratik ülkede tek tip müfredat uygulaması yoktur. Beklentimiz, müfredatta kendi programını kendi belirleyen tercih hakkını ve kimliğini kendisi belirleyen okulların açılmasına izin verilmesidir. Bu yapıldığı takdirde ülkede gerçek anlamda eğitim halka mal olmaya başlayacaktır. Devlet, eğitimin finansmanında, müfredatın belirlenmesinde, eğitim sektöründe çalışanların statüsünde konum değiştirmelidir. Devlet sadece bazı temel dersleri tüm eğitim kurumlarında zorunlu tutabilir. Örneğin temel fen-matematik dersleri yanında tarih, kültür ve medeniyetimize dair bir kısım derslerle birlikte Türkçe mecburi ders olabilir. Avrupa’da nasıl ki, Latince mecburi bir ders ise, bizde de örneğin Osmanlıca dersi mecbur tutulan derslerden olabilir. Ancak bunların dışındaki derslerin muhtevasını ve süresini, içinde suç unsuru barındırmadıkça özel okulların açılmasına izin verilmelidir. Müfredat üzerindeki tekelci yapının kalkması halinde kendimize ait özgün modelleri hayata geçirme şansı ortaya çıkacaktır. Yerli talim ve terbiye modelleri hiç gündemde olmadıysa sebebi Tevhidi Tedrisat ile ilgili yasalar ve yasalarla ortaya çıkan müfredat tekelidir. Hâlbuki insanımıza güvenilseydi, çözümün bir parçası olacak imkânlar verilseydi, yani müfredat tekelinden vazgeçilseydi, Nizamü’l-Mülk ve İbni Haldun’dan Gazali’ye, Ahmet Yesevi’den Geylani’ye, Bediüzzaman’a kadar nice ekoller hayat bulacaktı. Bin yıldır ülkeye âlim, ârif ve hâkim insanlar yetiştiren ecdadımızın büyük bir muvaffakiyetle uyguladıkları okul sistemleri, çağın gerekleri ile birleşerek yeniden arz-ı endam edecektir. İşin ilginç yanı şu ki, çözüm adına yola çıkanlar da dâhil bu çarpıklığın farkında değiller. İlkokullarda bile ders konularının muhtevası anne babaya, öğrenciye hatta öğretmene bile söz hakkı ve seçme tanımadan belirleniyor. Bölge ihtiyaçları dikkate alınmıyor; hatta köyde oturanla şehirde oturanlara aynı müfredat dayatılıyor. Üstelik bu tekelcilik kabullenilmiş durumda. Hatta sendikalar ve sivil kuruluşların çoğu da, devletin eğitim-öğretim faaliyetlerindeki tekeline karşı mücadele etmiyor; gerçek eğitim sorunlarını dillendirmenin, eğitimi özgürleştirmeye yönelik çabaların uzağında kalıyorlar.
Eğitim sorununun kolay çözümü olan bir problem olmadığını belirten Çakmak sorun çözme tavrımızın gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi: Şöyle devam etti: Karmaşık sorunlar, çok sayıda sorunun bir araya gelip paket yada yumak halini aldıkları sorunlardır. Müfredat yenileme sorunu da çok sayıda sorunu içinde barındırdığından kısa ve kolay bir çözüm yolu bulunmadığı kanaatindeyiz. Öncelikle problem çözme tavır ve yaklaşımlarımızın gözden geçirmesi ve problemin niçin çözülemediğinin ortaya konması bir ihtiyaçtır. Türkiye’nin eğitim sorunu eğitime bakış sorunu olduğuna göre dönüşümün odağında öğretmen ve eğitime felsefe kazandırmak bulunmaktadır. Eğitime düşünüş, görüş ve yaşayış biçimi yani paradigma kazandırılmadan müfredat meselesinin çözüleceğine inanmıyoruz. Şu anda en elzem vazife ve biricik çıkış yolu ruhumuzu, zihnimizi, dimağımızı besleyen ve bizi biz yapan maarif, medeniyet, insan, bilgi, ahlak, erdem, toplum, öğretmen ve öğrenci özelliklerimizi kazandıracak değerleri tarihimizden öğrenmek ve eğitime felsefe kazandırmaktır. Altını çizerek belirtiyoruz ki yeni müfredat yapılanmasından asıl ve en büyük beklentimiz; ünlü bilim tarihçisi Fuat Sezgin’in çalışmaları ile gün yüzüne çıkan bilim tarihi gerçekleri ile yakın tarih gerçeklerinin ders kitaplarında yer almasıdır.

Raporun tamamına şu linkten ulaşılabilmektedir:
https://www.maarifplatformu.com/turkiye-yuzyili-maarif-modeli-mufredat-calismalari-hakkinda-oneriler/

Maarif Platformu’nca Hazırlanan 22 maddelik Öneri Paketi

  1. Geliştirilen yeni müfredatta, tekelci yaklaşımın tortuları temizlenmelidir. Buradaki tekelcilik iki anlamdadır. Birincisi, toplumda İslami umdelere uygun, kültürümüzle muvafık olarak yaşatılan zenginliği yok sayıp, herkesi her konuda birbirine benzetmek yanlışıdır. Bu noktada Platformumuzun tavsiyesi, iyi bir Devlet denetimine tabi; amacı, kapsamı ve uygulaması farklı olan okul türlerine izin vermesidir. İkincisi, tüm okulları merkezi sınavlar bazında ele alıp değerlendiren, başarıyı buna göre ölçen yaklaşımdır. Şurası bir gerçek ki, mevcut merkezi sınavlar test tipi sınavlar olup, bunlar bazı bilgileri (malumat, bilgi) ölçse de, beceri ve kazanımları ölçmeye uygun değildir. Ayrıca bu testlerde sunulan seçeneklere göre cevap verme şeklinin, gerçek hayattaki konum ve derecesinin ne denli açıklandığı oldukça şüphelidir. Dolayısıyla bu testler, MEB’in yeni müfredat sloganı olan “yetkin birey”in yetkinliğini bir dereceye kadar ölçse de, erdemi ve becerileri ölçecek kalibrede değildir. Bu yüzden mevcut ölçme-değerlendirme sistemine alternatif olmasa da, bunu tamamlayıcı olarak mutlaka farklı ölçme-değerlendirme yaklaşımları aranmalıdır.
  2. Geliştirilen yeni müfredatta, “bilgiyi aktarma” tabanlı mevcut yöntemlere; müzakere, akl-etme, eleştiri, deneme-yanılma, yaparak-yaşayarak öğrenme gibi, bilgiyi kullanım esaslı yeni nesil teknoloji tabanlı yöntemlere yer verilmelidir. Bu noktada, Nizamü’l-Mülk, İbni Haldun, Gazali, Ahmet Yesevi, Geylani ve Bediüzzaman’ın insan, bilgi ve toplum tasavvurları, yeni eğitim modelleri için yol gösterici olabilir. Bunun için ise Devlet ve MEB, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de farklı model ve müfredata yol vermelidir. Bu, hem eğitime yeni açılımlar sağlayacak hem de eğitimi daha sivil hale getirerek, sosyal temelini genişletecektir.
  3. Geliştirilen yeni müfredatta yer verilen çeşitli okuryazarlık becerileri isabetlidir. İsabetli olmayan ise, bunların olduğu gibi yabancı literatüre dayandırılmasıdır. Sadece bir örnek olarak, sorgulayıcı eleştirel bakış ve medya okuryazarlığında, çocuklarımızın safi zihinlerini bulandıracak, taraflı ve yanlış bilgileri filtre edecek yerli zihinsel süzgeçlere yer verilmemiştir. Bu durum zihinsel kirlenme, bilişsel çarpıklık ve kimlik erozyonuna yol açabilir.
    4.Geliştirilen yeni müfredatın bileşeni olarak, MEB’in ders kitabı temin etme yaklaşımı gözden geçirilmeli, gerekirse yeniden düzenlenmelidir. Bu noktada mevcut uygulamanın isabetliliğine dair öğrenci, öğretmen, yönetici ve veli geri bildirimine dair görüşlerini alacak detaylı araştırmalar fayda sağlayabilir.
  4. Geliştirilen yeni müfredat da, diğerleri gibi, “Türkiye’yi Ankara’dan okumak” arızası taşımaktadır. Oysa yine iyi bir devlet denetimi dâhilinde, bölgesel ihtiyaç, talep ve farklılıklar, “Ulus Devlet”e kurban edilmemelidir. Devletin halkına tam güvenmediğini çağrıştıran bu durum, insanımızın renkliliğini grileştirmekte, bölgesel eğitim potansiyelini heba etmekte ve herkesi aynı profile (tek tipe) teşvik ederek, devletten iş bekleyen ve devlete yük teşkil eden bir noktaya getirmektedir.
  5. Geliştirilen yeni müfredata, mevcut derslere ek olarak, kültür ve medeniyetimize dair, örneğin Osmanlıca gibi yeni dersler yer almalıdır.
  6. MEB, Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinde, müfredat geliştirme ve uygulama konularında katılımcı anlayışla ehil ve liyakatli öğretmenlere daha fazla inisiyatif tanımalıdır. Ancak KPSS puanıyla öğretmen istihdam eden bir sistemde ehil ve liyakatli öğretmen yetiştirilmesi mümkün görünmemektedir. Ehil ve liyakatli öğretmen açığını kapatmak için KPSS yerine çok boyutlu değerlendirme sistemleri hayata geçirilmelidir.
  7. Müfredat, okullardaki eğitim ve öğretimin pusulası olsa da, katı ve temel belirleyici olmamalıdır. Öğrencilerin sınıf düzeyi yıla, müfredat bitirmeye alternatif olarak, yeterlik esaslı olarak da temin edilebilir. Zira zekâ gibi, öğrenme hızları da çeşitlidir. Yapılacak sağlıklı ölçme ve komisyon değerlendirmesi sonucuna, bir müfredatın öğrenme çıktılarına sahip birey, üst sınıfa geçebilmelidir.
  8. MEB, ders kitabı gibi müfredat tekelini kırıp, okul, öğretmen, öğrenci ve velilere kitap ve müfredat seçebileceği alternatifli, esnek bir yapıyı tartışmalıdır.
  9. Ders kitapları gibi müfredatta da, öğrenme çıktılarıyla bağlantılı olarak yer verilen görsel ve karaktere özen gösterilmelidir. Örneğin, Tan, Acar, Işıl vb. isimlere medeniyet ve kültürümüzde iz bırakan isimler de eklenebilir. Zira bu örtük mesajlar kimlik ve kişilik inşasında yerlilik ve milliliği çağrıştırması bakımından önemlidir. Diğer taraftan müfredat/kitap içeriğinde yer elan çizimlerde, toplumun her kesimi yansıtılmalıdır. Örneğin başı açık ve kapalı kadın resmi oranı gibi.. Ayrıca müfredat/kitap içeriğinde yer verilen edebi metinlerde ve özellikle fen eğitiminde ve doğa temalarında, Yaratıcı’yı görmezden gelen, tabiatperest ve esbabperest dil, söylem, sembol ve mesajlara, örtülü veya açık şekilde yer vermekten kaçınmak önemlidir. Örneğin: “Yaratılıyor” yerine; “oluşuyor, meydana geliyor” gibi Yaratıcı’yı dışlayan ifadeler, materyalist ve seküler bir bakış açısının ürünüdür. Bu noktada Bediüzzaman’ın ısrarla vurguladığı “manay-ı harfi” dili yol gösterici olabilir.
    11 Ders kitapları gibi müfredatta dikkati çeken bir husus da, belirli bir yaşam tarzının vurgulanmasıdır. Örneğin yılbaşı (Noel) heyecanı yaşayan aile tasvirlerinin ön plana çıkarılması, Osmanlı döneminin geleneksel hayat tarzının unutturulması gibi. Ayrıca ders kitapları gibi müfredat dilindeki, “sayıltı, etkinlik, portfolyo, vb.” kelimelerin empozesi, yaşayan nesli yabancılaştırma vb. riskleri içerdiği açıktır.
  10. Müfredattaki öğrenme çıktıları, içerik ve eğitim durumları; öğrencilerin niyet, amaç, merak, sebatını esas alan, ezberden ziyade, “Ne?” sorusunun cevabından ziyade, “Neden?, Niçin ve Nasıl?” sorularının cevabına ulaştıracak şekilde tasarlanmalıdır. Bu konuda İslam düşünür ve filozofları yanında, bilime doğru hedef çizen Batılı bilim insanlarından da istifade edilebilir.
  11. Müfredattaki öğretim programı perspektifine yakından bakıldığında, referans vermeden Batı kaynaklı bilinen felsefelerin izleri rahatlıkla görülebilir. Bunda yadırganacak bir durum da yoktur. Yadırganması gereken, 1400 yıllık İslami tecrübenin ortaya koyduğu felsefelere temas edilmemesidir. Oysa bu felsefeye dayalı eğitimin, devletimizi yüzyıllarca omuzladığı malumdur. Tavsiyemiz, müfredat ve ders kitaplarındaki insan, bilgi ve toplum tasavvurunda, Batı felsefesi yanında, İslam felsefesinin de gereğine uygun öncelik verilmesidir. Zira topyekûn eğitim sisteminin bugün bocalamasının altında yatan en önemli sebeplerden birisi de, pusulasını kaybetmiş gemi misali, yerli ve milli bir felsefî rehber eksikliğidir. Yapılması gereken John Dewey kadar, Nurettin Topçu’ya da kulak vermektir. MEB, bu husustaki boşluğu (varsa) doldurmak için tez veya projelere (ilgili her kesim ve herkesin katılacağı) başvurabilir.
  12. MEB, müfredatı, Batı realitesi ve ürünü olan, bilinen eğitim felsefelerinin kalıplarına sıkıştırma gayreti gütmemelidir. Zira bu jakoben bir tavır olup, kendi insanımızı oryantalist bir bakışla analiz etmeye benzer.
  13. Ders kitapları gibi müfredatta da, “bilimin inançsızlığa alet edilmesi” gibi bir geleneğin tortuları mutlaka temizlenmelidir. Bu meyanda dil ve üslupta azami dikkat gösterilmelidir. Örneğin yaratılışa dair; “tabiât”, “doğa”, “tesadüf”, “mekanizma”, “kanun” gibi kavramlar çok dikkatli kullanılmalıdır.
  14. Ders kitapları gibi müfredatta da, bilgi ve beceriler, ahlaki bir kapta sunulmalıdır. Zira ahlak, bilgiyi, ideolojiden kurtaran bir aracıdır. Zira ancak bu şekilde müfredatın sloganı olan “yetkin ve erdemli” birey yetiştirilebilir. Bu noktada Maarif grubunun tavsiyesi, müfredatta yer alan sosyal ve duygusal öğrenme çıktıları ve bunlara dair içeriğin kalp ve ruh boyutlarının altının iyi doldurulmasıdır. Sezai Karakoç’un “Ağır sanayi, ağır kültür ister” sözü ile Nurettin Topçu’nun “Öğrenmek zekânın, yapmak ahlakın işidir.” sözü bu gerçeğin altını çizer. Sağlam insan olmadan sağlam para, sağlam para olmadan da sağlam ekonomi inşa edilemez. Esas olan kendi kimliğimiz ve kültürümüz ile var olmak, kalkınma ve ilerleme odaklı bir zihniyet yapısı oluşturmaktır. Müfredat bu ortamı sağlayacak şekilde hazırlanmalıdır.
  15. Yeni müfredatta, bireyin bütünsel gelişimi (zihin, beden, kalp ve ruh) vurgusu çok isabetlidir. Bunlara, finansal okuryazarlık gibi bireyin ekonomik yaşam niteliğini artıracak eklemeler de oldukça isabetlidir. Ancak bu okuryazarlık eklemelerinde; sıfır israf ve iktisatlı hayat prensipleri, sanat, estetik, ahlak, maneviyat gibi boyutlar ihmal edilmiş gibi görünmektedir. Bunların tahkim edilmesi önemlidir.
  16. Ders kitapları gibi müfredatta da, zengin bir kelime hazinesi gerektiren dil kullanılmalıdır. Zira insan kelime ve kavramlarla düşünür ve hayal eder.
  17. Ders kitapları gibi müfredatın da, medeniyetimiz ve kültürel tarihimizle barışık olması dahası oradan beslenmesi çok önemlidir. Zira bireyde hafıza ne ise, toplumda da tarih odur. Hafıza zaafının nelere yol açtığı ise malumdur. Kaldı ki bunda istifadeye medar olduğu kadar iftihar edilecek dayanaklar vardır. Biz yaşayan nesli tarihimizle doğru olarak buluşturamaz isek, bu boşluğu başkalarının yanlış biçimde doldurduğu aşikârdır.
  18. Gençlik arasında inançsızlık, kimliksizlik, sapkınlık sorumsuzluk dalga dalga yayılıyorsa; aşağılık kompleksi umumi bir araz halini almışsa bunda, tarihi gerçeklere, kültür ve medeniyetimize, inanç ve değerlerimize ayna olamayan mevcut müfredatın payı büyüktür. Bu konuda Fuat Sezgin’in çalışmaları deniz feneri misali yol gösterici olabilir. Fuat Sezgin Ortaçağdaki Müslümanların bilim mirasını ortaya çıkaran kapsamlı çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarda İslam medeniyetinin özellikle matematik, astronomi, geometri, fizik, kimya, tıp, coğrafya, felsefe gibi pozitif bilim alanlarında kaydettiği gelişmeler ve bu gelişmelerin batı medeniyetinin doğuşu üzerindeki etkisini ele aldı. Medeniyetimizin değerini ve derinliğini, çapını anlayabilmek için Fuat Sezgin’i ve çalışmalarını tanımak şart olmaktadır. Şu anda en elzem vazife ve biricik çıkış yolu ruhumuzu, zihnimizi, dimağımızı besleyen ve bizi biz yapan maarif, medeniyet, insan, bilgi, ahlak, erdem, toplum, öğretmen ve öğrenci özelliklerimizi kazandıracak öncü projeler hazırlamaktır. Özellikle Fuat Sezgin’in çalışmaları ile gün yüzüne çıkan bilim tarihi gerçeklerinin ders kitaplarının yansımasıdır.
  19. Yeni müfredatta yer alan amaç ve öğrenme çıktıları ile bunlarla alakalı bilgi, beceri ve yeterliklerin çok büyük kısmı dünyevi olması, hem varoluştaki madde-mana dengesi ve hem de bu müfredatın temel savı olan “yetkin ve erdemli birey” dengesi için bir eksikliktir. Manevi hedef ve amaçlar olamadan, yetkin ve erdemli birey nasıl yetiştirilebilir? Bu meyanda, atalarımızın yüzyıllarca ilham ve enerji aldığı, “İ‘lâ-yi Kelimetullah”, “Nizam-ı Âlem”, “Fütüvvet Ahlakı”, ve “İnsan-ı Kamil” hedefleri yol gösterici olabilir.
  20. Ders kitapları gibi müfredatın da, mukteza-yı hale mutabık olarak mevcut dijital teknolojilere aşina nesle uygun olarak ihdas edilmesi önemlidir. Akif’in tabiriyle, bu durum “asrın idraki” için önemlidir. Bu meyanda, ders kitapları ve öğretim materyallerinde Grafik Tasarım Yazılımlarına (İllüstratör) ve Üç Boyut (3D) programlarına yer verilmelidir ki, bu durum, MEB’in dijitalleşmesi bakımından da önemlidir. Bu meyanda, yerli ve milli içerikle donatılmış dijital eğitim oyunlarının tasarımı da önemlidir. Medeniyet ve kültürümüzün klasikleri mahiyetinde olan eserlerin dijital forma, 3D oyun formatına uyarlanması fayda sağlayabilir. Öğrencilere, doğru sosyal medya davranışı kazandırmak için, MEB’in tarif edeceği çerçevede okul, sınıf, ders bazlı sosyal medya platformları oluşturulabilir ve bunların içeriği eğitimle alakalı güncel etkinliklerle doldurulabilir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredat Çalışmaları Hakkında Öneriler başlıklı Maarif Platformu değerlendirme rapor metnini indirmek için tıklayınız.

Maarif Platformu
KATKI SUNANLAR: Abdullah Eker (Dr. öğ. üyesi, Balıkesir Üniversitesi, Eğitim Fakültesi), Adem Tatlı (Prof. Dr., emekli akademisyen, yazar), Ahmet BARUT (eğitim uzmanı, öğretmen), Ali Çankırılı (pedagog, yazar), Behçet Erol (Prof. Dr., Dicle Üniversitesi, Eğitim Fakültesi), Burhan Akpınar (Prof. Dr., Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi), Gürkan Ergen (18 Mart Çanakkale Üniversitesi, Eğitim Fakültesi), Fatih Mehmet Coşkun (Doç. Dr., Medeniyet Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Fakültesi), İsmail Aydoğan (Prof. Dr., Kırıkkale Ünivesitesi, Eğitim Fakültesi), Mahmut Kaplan (Prof. Dr., Edebiyatçı yazar, Beykent Üniversitesi), Osman Çakmak (Prof. Dr., İstanbul Rumeli Üniversitesi), Özkan Sapsağlam (Doç. Dr. Yıldız Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesi), Said Ceyhan (Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi), Tahsin Gülhan (eğitim yönetim Danışmanı),

BasiNaciklamasi.t.me HakBirr.t.me milliirade.t.me
sectiklerinidenetle.t.me

…..

‘Türkiye Binyılı’ için; #reçete tavsiyeler mutlaka yeni müfredatta uygulanmalı!
@maarifplatformu Başkanı TürkiyeAileBirliği Başkan Yard Prof.Dr.OsmanÇakmak
https://www.yenisafak.com/gundem/mebin-yeni-mufredatini-degerlendiren-maarif-platformundan-22-maddelik-oneri-4618354

@TCmeb @Yusuf__Tekin @meb_ttkb
@TCbestepe

BASINA KAMUOYUNA
milliirade.t.me
@hakbirr
Nur55

Maârif platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi başkan yardımcısı prof dr Osman Çakmak ve arkadaşlarının hazırladığı raporunun gündem farkındalık faaliyetleri için paylaşılmasını haber makale yayın konusunda desteklerinizi bekleriz

Basinaciklamasi.t.me
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me
CocukHaklari.t.me
KULhaklari.t.me

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ